20 Eylül 2010 Pazartesi

Yarım






Yarısı yenmiş bir elmayı tutuyorum sağ elimde. Yarısı silinmiş makyajımın. Saçlarımla vedalaşmaya vaktim olmadı. Birkaç kuşu masallar anlatarak uyutmakla meşguldüm. Kızarmış patates ile beslenen serçeler tanıyorum. Uyurken parmağını emen orospular. Kalbimin yarısı, Aralık’ta kaldı. Çileklerin üzerine pudra şekeri serpmekle meşguldüm o aralar. Saçlarımı kokluyor ve beni kendinden çok seviyordun. Beni, çok sevdiğin bir şiiri okur gibi okuyordun. Sonra bir şeyler oldu. Biri bir fotoğraf çekti. Biri şarkıyı değiştirdi. Biri siyah bir kedi yavrusu bıraktı kapımıza. Mevsim değişti. Güneşi öpen bir çocuk tanıyorum. Kendini kivi sanan bir genç kız. Hepsini sevdiğimi sanıyorum sonra, kalbimin bende kalan yarısıyla. Göz kapaklarımı sulu boya ile boyuyorum. Sobalı evlerden kaçıyorum durmadan. Çimenlerin arasında uyuyan kedilerden korkuyorum. Hayatım boyunca hiç tırnaklarımı yemedim. Hiçbir zaman ojesiz gezmedim. Umursamadım arkamdan ağlayacağı iddia edilen tabaktaki yemekleri ve nefret ettim saklambaç oyunundan. Şimdi ise ebeleyecek kimse yok etrafımda. Elimde olsa, rujumu tazelerdim. Elimde olsa unutulmuş bir dilde ‘seni seviyorum’ diye fısıldardım kulağına. Biraz sarhoş olsam, soyunuveriyorum hemen. Havva olsam, yaprağımı reddederdim, eminim. Telefonum çalmıyor ne zamandır. Güzel bir kadından gelen güzel bir mesajı okuyorum yirmi defa. ‘Koyununa tasma tak. Bilemediklerimizi boş ver. Bak kaç yıl oldu hala prensessin bana.’ Takvimlerin üzerine tükürüyorum. Zaman canımı acıtıyor. Tenimi kazıyarak geçiyor zaman. Uyuyorum, uyanıyorum. İki yıl geçiyor. Uyuyorum, uyanıyorum. Yüzümün yarısı yastıkta kalıyor. Bilmediğim bir sokağa gidip, tüm zillere basıyorum. Kaçarken topuğum kırılıyor. Ökçelerim bana ihanet ediyor. Arnavut kaldırımlı yabancı bir sokakta yığılıp kalan Sindirella’yım şimdi. Yıldızlar üzerime basıyor. Ay bana sırtını dönüyor. Gözlerim kapanıyor. Aradan bir asır geçmiş olmalı. Biri saçlarımı kokluyor. Biri, en sevdiği şiiri okur gibi okuyor beni. Açıyorum karanlığa alışan gözlerimi. Bana bakıyorsun ve içimde kuşlar kanat çırpıyor. Kuşların yarısını avucuna bırakıp, eve dönüyorum. Evimde, güvendeyim. Duvarlar beni sakinleştiriyor. Bulmaca çözüyorum biraz. Kafamda eskimiş bir kovboy şapkası. Oralet içip kendimle konuşuyorum. Tatile çıkmayı özlesem, küveti dolduruyorum. Annemi aramak istediğimde, Tori Amos dinliyorum. İki şehir değiştiriyorum gözlerinin rengini unutmak için. İşe yaramıyor. Kelebekler sıkışmış okuduğum kitabın sayfaları arasına. Yaşlanıp turşu kurmayı hayal ediyorum. Hayallerimin yarısına kar yağmış. Neden aramıyorsun beni? Beni neden aramıyorsun? Beni aramıyorsun, neden? … Kendimi tekrarlıyorum. Yavruağzı bir küçük kadınım şimdi. Abla rolü yapıyorum. Kendimi anne sanıyorum. Mahallenin orospusu olmak ile imamı olmak arasında kararsız kaldım. Yarımı camiye bırakıyor, yarımı geneleve armağan ediyorum. Japonca yazılmış günlükler tutmak istiyorum. Pusetinde uyuyan minik bir bebeği gizlice öpüp kaçacağım sanırım. Kafasına fes takıp fotoğraf çektiren turistleri kovmak istiyorum bu yarımküreden. Kırmızı bir kuştüyünün bir elmadan daha pahalı olmadığı bir gezegene yerleşmek istiyorum. Yeryüzündeki amaçsız gülümsemelerden rahatsız oluyorum. Entelektüel görünmek için yol boyunca aynı kitabın aynı sayfasını boş gözlerle süzen otobüsteki keçisakallı adama, ilk durakta inmesini söyleyeceğim. Nereye gittiğini bile bilmediği otobüslere, üçüncü durakta inmek için binen adamlar tanıyorum. Kaldırımda oturmuş, bir sokak köpeğinin kahverengi tüylerini okşuyorum. Rüzgâr, kokunu bana taşıyor. Yanaklarım ıslanıyor biraz. İlk hangi şarkıda seviştiğimizi düşünüyorum. Bana aldığın ilk hediyeyi. Sesini ilk duyduğum anı. Beraber ilk yılbaşımızı. Ettiğimiz ilk kavgayı. Dişlerimi sıkıyorum mutsuzluktan. Kahverengi bir sokak köpeği, gözyaşlarımı silmek için yanaklarımı yalıyor. “Bir şeyler olur, biter.” diyen adamlar tanıyorum. “Düşünme, geçer gider.” diyen kadınlar. Işıkları söndürüp yorganı başıma çekiyorum. Aklımın yarısı, siyah beyaz bir fotoğrafta kalıyor…


Anita
16. 09. 2009
İstanbul

7 yorum:

dralaye dedi ki...

eski bile olsa tadı hala güzel ki... benim öteki yarım sanki...

Anita Taylor dedi ki...

Canım benim.. Benim de en değerlilerimden bu.. :)

Adsız dedi ki...

su yaprak,bu yazı o kadar güzel ki,başka hiçbi şey diyemicem sırf bu yüzden...dmL*

Anita Taylor dedi ki...

Canım benim, teşekkür ederim:)

Efendi bi' insan dedi ki...

Başladığı her şey
Yarım kaldı zavallının;
Tahsili yarım...
Lisanı yarım.

Bir kere aşık oldu hayatında,
Başkasını sevince kız
O da kaldı yarım,
Yarım kilodan fazla birşey
Götüremedi evine;
Bir zeytini bile
Daima ikiye böldü...
Ve nihayet geçen gün
Saat yarımda öldü.

Old Scout dedi ki...

Çok etkileyici.. Hoş olmuş

Anita Taylor dedi ki...

teşekkürler..