8 Aralık 2010 Çarşamba

Ben Almanca Bilmiyorum





Majestik güzel şarap, ama ben bira içiyorum.


Salonumun duvarları gül kurusu. Yalancı insanları sevmiyorum. Minik hesapların bana bu denli kolay çelme takabilmesi çok acı. Kendimi bir şeylere kaptırmakta üstüme yok. Oysa sana beni sevmeme hakkını kim veriyor ki? Kadınlara verilen seçme ve seçilme hakkı daha geniş kapsamlı tutulmalıydı. Cumhurbaşkanı olmak değil, anne olmak istiyorum. Çok mu zor? Galiba. Sex and the City izlerken mutlu olurum sanmıştım. Ama bu mu yani sistem, anlamıyorum.  Louis Vuitton marka bir çantaya sahip olmak mutlu olmaya gerçekten yetiyorsa, hemen bugün para biriktirmeye başlayacağım.


Kapağı açılmayan çamaşır makinalarından nefret ediyorum.


Evimin karşısında dünyanın en dandik spor salonu var. Belki de oraya gitmeliyim. Geçmişten kaçmak için koşu bandını kullanırım, onca çabaya rağmen bir adım bile ilerleyememiş olmak gerçekten çok eğlenceli olacak, yine, yeniden. Evet komik olmaya çalışıyorum ama çabalamadığım zamanlarda daha başarılıyım. Söylediğim şeylere gülmen beni iyi kılardı. Çekmecemde sana özel bir kupa olması, ne bileyim işte bir çift terlik filan. Oysa bağ kurma konusunda dünyanın en başarısız kadınıyım. Ne dedin canım, umurunda bile değil mi? Hmm.


Olmayana bu kadar gerçeklik katmak benim yeteneğim.


Şimdi mesela o kadar uzakta olmanın bir lüzumu var mı? Karşımdaki şu siyah armuta yayılıp rakı içerek film izleyebilirdin ben bu satırları yazarken. Ama yapmazsın. Zira yapacak olsan, ne işim var benim kelimelerle? Kedi yavruları hiçbir şey için yeterli değil, söylemiştim. Ama bazı şeyler de fazla anlamsız. Bana can sıkıntısını anlatamazsın. Bana su sızdıran boruları anlatamazsın. Bana çalışmayan zilleri anlatamazsın. Anlamak istediğim tek bir şey var, o konuda da dünyanın en suskun adamısın.


Can Yücel şiirleri rakı kokuyor.


Halbuki çözüm kolay. Evime internet bağlatabilirim. Uyuşturucuya başlayabilirim. Dudaklarımı şişirtebilirim. Kendimi budizme verebilirim. Cilt bakımına gidebilirim. Bir işe girebilirim. Alışveriş yapabilirim. Yeni bir dövme yaptırabilirim. Evime taksitle güzel mobilyalar alabilirim. Deri pantalonlar giyebilirim. Adımı unutana kadar içebilirim. Yemek yapmayı öğrenebilirim. Dans kursuna başlayabilirim. Tüm bunlar bana seni unutturur. Ama unutmak istediğime tam olarak emin değilim.


Uyumam gerektiği halde uyumuyorum.


Filmlerde hani özel günlerde toplanan kalabalık aileler vardır, belki yirmi otuz kişi şükran günü için bir araya gelir. Herkes eğlenir. Hediyeler vardır. Yeni sevgililer yemeğe getirilip tanıştırılır. Bebekler ve eksilen yaşlılar vardır. Herkes eğlenir. Eski şakalar yapılır ve hindili yemeğin öncesinde aileden biri esprili bir konuşma yapar. Herkes eğlenir. Akrabalarıyla zerre alakası olmayan Anita o sahnelere özenir. Sağlam ilişkilerimiz olsa ne değişirdi ki. Halam dolma yapar ve bana laf sokardı. Dayım bana İslam aşkıyla bezeli öyküler anlatırdı. Kuzenim sigarasını gizli içmek zorunda kalırdı. Babam sıkılırdı. Annem güzel giysiler içinde güzel bir kraliçe olarak sabrederdi. Tatlı ve tombul yengem bana yine 'özgür kız' derdi, güzel amcam kucağında havaya kaldırır eğlenceli şeyler söylerdi. Büyük dayım masanın iti olarak tüm enerjiyi emerdi. Yıllardır görmediğim tanımadığım akraba çocukları ile kaşılıklı sıkıcı bakışmalar ve naberler tüketilirdi. Eteğimin boyu illa ki birilerini rahatsız ederdi. Kimse eğlenmezdi. Zaten sayende, tanıştıracağım bir sevgilim de olmazdı. Neyse ki şükran günü diye bir şey yok. Ama üzülecek başka şeyler var. 


Ceylan Ertem'in sesi, senin gözlerinden bile güzel.


Bence tenin güzel kokuyor. Ne bileyim sevişsek her şey güzelleşiyor. Konuştuğun zaman gülebiliyorum. Çabaladığım zamanlar sarhoş olmanı da umursamıyorum. Sarhoş olduğum zamanlar bacaklarımı sallıyorum ve susuyorum. Saçların da güzel hem. Yine de şu evde nefes alan tek varlık benim ve bunlar hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Olmuyorsa olmuyordur. Çabayla güzelleşen ilişki diye bir şey yoktur. Bahçemde narlar yok diye üzülecek değilim artık. Bahçem yok ki, nar da neymiş? 


Dün, kafana bir çöp tenekesi düşsün diye dua ettim.


Her şeyi bırakıp ailemin yanına dönsem mesela, ne kadar dayanabilirim? Ya da tut ki öğretmen oldum, bu beni kaç ay eğlendirecek? Yurtdışına yerleşsem mesela, İsviçre'ye filan, iyileşir miyim? Bana bunları düşündürecek kadar önemli olmana lanet ediyorum. Karşına dikilip "Neden böyle oldu!" diye bağırsam hiçbir şey değişmeyecek. Zaten ilişkiler bir valize sığdırılabilecek kadar ergonomik bu devirde. Ben kalbime bile sığdıramıyorsam, bu benim abartı kabiliyetimdendir. Bu yazıyı okusan "Ne saçmalıyorsun!" dersin. Ama bu yazıyı okumayacaksın. Bu yüzden umursamıyorum.


Tarot kartlarım sana benzeyen adamlarla dolu.


Dört saat sonra giyinmeye başlamalıyım. Sonra gidip pasaport için fotoğraf çektirmeliyim. Sonra Alman Arkeoloji Enstitüsü Kütüphane'sinde araştırma yapmalıyım. Sonra Gülhane'deki ceviz ağaçlarına selam verip, Arkeoloji Müzesinde erken Bizans'tan kalma levha lahit parçaları hakkında sunum yapmalıyım. Sonra kıvırcık saçlı bir kadını eve getirip ona kahve yapmalıyım. Sonra sarışın bir kadınla Taksim'de bira içmeliyim. Sonra küçük burunlu bir kadının evine gidip beni mutlu etmeye çalışmasına izin vermeliyim. Sonra ağlayamayacak kadar mutsuz halimle uyumalıyım. Rüyamda seni görmemeliyim. Ama göreceğim.


Ajandam çıplak kadın çizimleri ve küfürlerle dolu.


Sen mesela, aslında yoksun. O yüzden yazıyı üzerine alınmaya çalışan herkes bir yerde tıkanıyor. Arkalarına baktıklarında bir mendil göremiyorlar ve küfür ediyorlar. Oysa ben vaadlerden ve tahminlerden çok uzaktayım. Kendime hayali kahramanlar yaratıp, sonra beni umursamadıkları için saçlarımı kesebilirim. Gerekirse rujumu suratıma dağıtıp küvette ağlayacak kadar bile klişe olabilirim. Yapmıyorsam, sebebi gözyaşlarımın ve küvetimin olmaması. 


Seni seviyorum dudaklarıma çok yakışıyor.


Samimiyetinden şüphe ediyorum ve bu çok alçakça. Bende şüpheye yer bırakmayacak kadar net olman gerekirken, yüzünü bile zor seçiyorum. Tüm bunların sorumlusu sensin ve kendini cezalandırman gerekiyor. Ama her isyanımda tek ayak üstünde saatler geçirmek zorunda kalan ben oluyorum. Bunu niye yapıyorsun? Güzel yazılar yazıyorum ve incecik parmaklarım var. Israr etmeyi sevmem ve çok güzel kahve yaparım. Dudaklarım kadife kaplı ve güzel bacaklarım var. Tüm bunlar bana aşık olman için yetmeliydi. Yetmemesinin sebebini kendimde arayacak değilim. Zaten uykuyla aramdaki o ince çizgi, yarınımı da en az bugünüm kadar berbat kılacak.


Kader kısmet mukadderat.

Anita
08.12.2010
03.48
İstanbul

5 yorum:

delusional dedi ki...

kızımız aşık olmuş sanırım.
Şerefine Anita ;)

ds dedi ki...

uyuyanquzel.com kapanmış sanırım ve sonunda doğru yerde olduğumu umuyorum. yanlış ise lütfen söyleyin.

Tamamen anonim olarak takibe devam (:

Anita Taylor dedi ki...

Tamamen doğru yerdesin, mahlas ve adres farklılığı oldu evet. Buradan devam :)

Adsız dedi ki...

sen bana çok güzelsin.

Adsız dedi ki...

guzel yazi yazan bi kadindan daha seksiii bi sey bilmiyorum.