8 Ağustos 2011 Pazartesi

the poem of a fuckin' believer







olmasaydın bi' anlamı olmayacaktı güllerin
ve solan nergisler üzebilecekti beni, 
biliyorum.
güneşe ardımı döndüm, 
ışığı sende buldum,
bundan sonrasını önemsemiyorum.
dedim; 
"kirpiklerini severken içimde bir şiir doğuyor"
ve unuttum her bir dizeyi parmaklarımı çektiğimde.
ben şiir yazamam çocuk,
ve bilirim, kirpiklerinden daha güzel bir şiir yok bu dilde.
hangi ten bu kadar güzel?
hangi eller böyle dokunabilir kalbime?
sen, beni öptüğünde, 
atlıkarınca duruyor 
ve zaman, tanımını değiştiriyor bir kuytuya gizlenip.
aynı anda kanat çırpıyor bütün kelebekler,
ruhuma ılık yağmurlar yağıyor.
ben, seni öptüğümde...
...
senden önce neydim bilmiyorum.
anlamını unuttuğum her sözcük,
gözlerinde uyuyor şimdi.
sesimi ödünç verdiğim rüzgâr,
taşıyabilse beni yanına, 
durur dünya ve tüm şarkılar sığar o zaman gamzeme.
ama 'ayrlık da sevdaya dahil' 
ve 'benim sensiz sevinecek bir şeyim yok'.
artık yazılmış her şiirde
adını okuyorum.
böyle mi sevilir bir adam?
böyle mi doğdu aşk ve bu muydu mana?
ben, sana baktığımda kendimi görüyorum.
ben sana baktığımda, çatlıyor yaradılmış her ayna.
parmağıma bulaşan yeşil, gözünden akan mavi, kalbimden sızan beyaz
tüm soruların uzağında, dudağımda pembe bir gül
sağ yarımla gülümsüyorum.
olmasaydın, bir anlamı olmayacaktı güllerin.
biliyorum.
leigh cheri'nin bir piramidi vardı. 
victoria, öldükten sonra da bir bedene sığdı.
sofie son anında onun kollarındaydı.
ben yalnız olmayı, 
seninle öğreniyorum.
bir hayali gerçek kıldım.
her gittiğinde izine sarılıp,
her geldiğinde cenneti kucaklıyorum.
aşk, başlı başına arabesktir çocuk.
utanmıyorum.
o kapıdan beraber çıkacağız bir sabah,
yolu yola, denizi denize katacağız.
elim elindeyken, 
gözlerim kilitli hep.
gözümü açtığımda, arafa varacağız.
o portakal ağaçları içinde
o duvarları sözlerle kaplı
bahçesinde bir' atlı karınca
bir "günaydın sevgilim"le başlayan 
bir "bak yıldızlar dans ediyor!"la devam eden
hiçbir "elveda"nın uğramadığı dünyada
bir eve sığacağız.
kurduğum hiçbir hayalin,
bir öncesi yok
başka bir us'ta.
bu bize özgülük ve
kimsenin dil uzatamayacağı
bu en temiz, en sonsuz, en taze
bu, seni seviyorum'ların gölgesi,
kanıtı sana doyamayacağımın.
sen bizi hangi rüyada gördüysen,
ben o gece büyümüşüm,
kadın olmuşum, uzamış boyum.
nefesini boynuma gömmüşüm.
bilmediğim bir duygudan
korkmadan
saklanmadan
yürüyorum şimdi, 
elin olsun olmasın.
hangi gülüş bu kadar şekerli artık?
bana senden daha güzel,
senden daha bir eş yok bu dünyada.
ve diğer dünyaların hiçbirinde,
bu kadar güzel öpülmedi dudaklarım.
"güneşe ardımı döndüm" dedim.
"ışığı sende buldum" dedim.
çünkü sen benim gün-eşim, nefesim, sesim,
toprağıma damlayan ilk su,
göğsümde açan ilk çiçek, 
huzura dair ilk dizemsin.
sarıldığında bana, 
kesilen nefesimin izi düşüyor boynuna.
boynundan topluyorum yıldızları
yanımdaki hayalinin, 
her sabah..
ben inandım, her masal biter.
her şiirin son mısrası, 
bir ayrılığın ilk hecesidir.
her el bırakır bir gün eşi bildiğini.
göğse dolan her nefes, 
vermek içindir.
gülüşünün attığı taşla
yerle bir oldu inancım.
biliyorum, bu kez sonsuza,
bitmeyene adım attım..
güneş batmamak üzere doğdu topraklarıma.
o yüzden bu kez son dize,
ilk dizesi olsun sevgimin.
ve tüm kurallardan daha büyük yazılsın, 
portakal renkli duvarına, araftaki evimin:


"Bir kadın sevdiğinde, zamanın önemi yoktur.
Ve kalp, her türlü sona, sonsuza dek sağır olur..."







Anita Taylor
25.03.2011
İstanbul



2 yorum:

Adsız dedi ki...

Kıyısından köşesinden değil;her cümlesinde,her kelimesinde kendimi buldum bu yazıda ben.Bayıldım!

Anita Taylor dedi ki...

Aşıktım ve beynimi devre dışı bırakmıştım, çok inanarak hissederek yazmıştım.

Zaman ne garip şey.

Zaman ayırıp okuduğun & yorumladığın için çok teşekkürler.. ^^