15 Haziran 2014 Pazar

Jocelyn Wildenstein - Aldatılmak, Estetik Cerrahi ve Mutsuzluk Hakkında Bir Hikaye


Fotoğraftaki kadının adı Jocelyn Wildenstein. Ama çoğumuz onu "Estetik Felaketleri!" tarzında başlıklarla sunulan foto galerilerden biliyoruz tahminen. Bir ismi, bir hikayesi olması da çok umrumuzda değil, günümüz freak show'ları biraz da böyle işliyor. İki kahkaha, birkaç hakaret, biraz acıma, o kadar. Ha tabii ki Jocelyn ve benzerlerini o alışılagelmiş 'freak' kavramından ayrı tutan bir özellik var, söz konusu arkadaşlar deforme doğmamışlar, bu deforme hallerini kendileri yaratmışlar.


İnsanların hikayelerini önemsiyorum. Eğlence konusu yaptığımız şeylerin altında yatan trajik hikayelerin çok önemli olduğu kanaatindeyim. Konuyu biraz da bu yüzden deşmek istedim.

Jocelyn hakkında çok fazla sağlıklı kaynağa ulaşmak mümkün olmuyor. Hikayesindeki detaylar her anlatıda daha farklı. Tabii bir de kendisiyle ilgili yazılıp çizilen şeylerin çoğunun standart "acıma, sergileme, eğlence aracı yapma" çizgisinde olması da bunun sebeplerinden biri. Hikayesinin özeti şu şekilde, Jocelyn gençliğinde toplumun dayattığı güzellik anlayışından çok uzak bir kadın değil. Kalıp etiketlere göre çirkin olduğu söylenemez, hoş bir kadın. 30'lu yaşlarında  Alec Wildenstein'le evleniyor. Fakat Jocelyn birgün kocasını 20'li yaşlarda genç bir Rus model ile yatak odasında basıyor. Ve olaylar gelişiyor.

Aldatılmanın yarattığı şok, Jocelyn'i kocasının çok sevdiği büyük kedilere benzeme isteğine sürüklüyor. Estetik operasyonlara 4.000.000$ civarında bir yatırım yapıyor ve sonrasında hepimizin onu tanıdığı forma, bir estetik faciasına dönüşüyor..

Bu hikayede benim kalbimi kıran bir şeyler var. Hiçbir sağlıklı bireyin kendisine bunu yapmak istemeyeceği konusunda tahminen hemfikiriz. Şu anki görüntüsünden memnun olması belki trajediyi biraz kırıyor fakat hikaye değişmiyor. Beni üzen şey, insanlara bunu yapabiliyor oluşumuz. Bunun tek sorumlusu medyanın fiziksel güzellik baskısı değil. Her birimiz bir şekilde bu tarz hikayelerin sorumlusuyuz, sadece sonuçlar bu boyutlarda olmadığından ötürü fark etmiyoruz.

30'lu yaşlarda bir kadının eşini gencecik, güzellik kalıplarına birebir uyan bir başka kadınla yakalamasının yarattığı travmanın bu şekilde sonuçlanması bana çok garip gelmiyor. Zira kocasının yaptığı şey sadece "aldatmak" olarak tanımlanmamalı. Bir insanı aldattığınızda ona kattığınız ve ondan çaldığınız şeyler çok fazla. Özgüvenini, kendine duyduğu saygıyı, güven duygusunu çalmakla kalmıyorsunuz, kendisinde sorun arayan, yaşadığı şeyi sadece sizin karaktersizliğine bağlayamadığından bunun sebebini kendisinde bulan, mutsuz ve kırık bir insan yaratıyorsunuz. Sadece aldatmak da değil, hayatınızdaki insana verdiğiniz değeri hissettirmediğiniz, ona olan beğeninizi göstermediğiniz sürece arka planda o kişiyi değersizlik, kusurluluk, çirkinlik gibi birçok rahatsız edici hisle başbaşa bırakıyorsunuz. Güçlü bireyler bunu belki yok sayabiliyor. Psikolojisi sağlam insanlar belki bununla başa çıkabiliyor. Ama birçoğumuz yapamıyoruz ve sürekli olarak bu ve benzeri yaralayıcı yaşanmışlıkların izlerini ömür boyu katlanarak içimizde taşıyoruz. Hayatı kötü gittiğinde saç modelini değiştirmeye çalışan her kadın gibi. Mutsuz oldukça bunu maddi yetersizliğine bağlayıp kendini para kazanmaya odaklayan her adam gibi. Sonsuz rejim listeleri, sonsuz spor salonu aidatları, sonsuz kozmetik yatırımları, sonsuz kıyafet alışverişleri gibi. Bunu ben de yapıyorum. Bunu tanıdığım insanların hemen her biri yapıyor. Ama o şekilde ama bu şekilde. Fakat kurban olduğumuz kadar, katiliz de.

Eylemlerimizin başkaları üzerinde yaratacağı olası sonuçları umursamadan davrandığımızda, her bencilliğimizin sonucunda gözlüklerimizi takıp "Deal with it." tavrına büründüğümüzde yapıyoruz bunu. Her ihanetimizde. Her aşağılamamızda. Her ilgisizliğimizde.

Takdir edilmeyen insan, özgüvenini yitirir. Aşağılanan insan, özsaygısını yitirir. Üç beş hırs örneği ile bu gerçeği çürütmek mümkün değil. Hele ki güçlü bireylerin çağımızda ne kadar az olduğunu düşündüğümüzde, her şeyden öte adil değil.

Keşke insanlara faydamız yoksa, zararımız da olmasa. Keşke bu denli trajik şeylerle dalga geçmek yerine anlasak ve ders çıkarsak. Keşke aşağıladığımız, hor gördüğümüz şey bu olayın kurbanı olan kadın değil, onu bu psikolojiye sürükleyen adam olsa mesela. Ama elbette "Ahehahe kadına bak ne hale getirmiş kendini!" demek daha kolay. Ama elbette görünenle yetinmek, alt metini okumaktan daha az yorar.

Kapitalist düzenin, piyon medyanın, şartlandırıcı reklamların, ataerkil sistemin, şekilci düzenin herkese ama özellikle de kadınlara verdiği hasarın sonu yok. Ama bunu değiştirmek için, önce kendimizi değiştirmek gerektiğine inanıyorum.  Ve hayatımın herhangi bir döneminde sana bu şekilde baktıysam Jocelyn, senden özür diliyorum. Umuyorum ki birgün hepimiz bu zincirleri kıracağız. Umuyorum ki bir gün insanoğlu düşünmeyi, eylemlerinin sonuçlarını hesaplarken bencil olmamayı öğrenecek. Ve onlar bunu unutsa bile, biz bununla mücadele edebilecek kadar güçlü olacağız.

anita
15.o6.2o14

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Peki bi başkası için bu kadar değişmeye ne gerek var?

Adsız dedi ki...

Böyle düşünen insanları görmek çok hoş...