26 Nisan 2011 Salı

So Blue



why do i aways feel sad

why do i make things get sad
so sad 
so sad 

so sad
... 


Bir çift mavi gözün bakışları altında, anlatmaya çalışıyorum kendimi. Ufacık şeyler, devasa sıkıntılar yaratabiliyor, ne garip. İnsan önemsediğinde, kusursuzluk bir takıntı haline gelebiliyor. Tahammül azalıyor ve her şey doğru olmak zorunda. Zira önemsemek, dünyanın en zor işi ve arzuyla hiçbir alakası yok sevgilim. Ağzımdan çıkan her kelime canımı yakıyor, zira saatlerce, günlerce, haftalarca içimde beklemiş her biri. Hepsi içimde milyarlarca ayrı finale sahip, milyarlarca senaryonun ilk kelimesi olmuş. Kök salmış hepsi sen onları duymak istemediğin için. Ve artık içime sığmıyorlar. Artık dışarı çıkmak istiyorlar ve kopan her kelime acıtıyor, bu çok doğal. Benim için neyse, senin için de o olacak hepsi, biliyorum. Ve masmavi bakışlarının altında, hepsini sana terk ediyorum. Bir sigara daha sarıyorum. Bir yudum daha içiyorum. Bir damla daha bırakıyorum kirpiklerimden aşağıya. Hiç değilse, karşında ağlayabiliyorum. Hiç değilse, bunun bir karşılığı var sende. Yanaklarına süzülenleri gördüğümde anlıyorum. Ama şüphem yok içindeki sevgiden. O yüzden bu, bir şeyleri çözmüyor. Düğümleri yaratan ben değilim, biliyorum. Düğümler, senin teşviğinle doğuyor. Çözemediğim her düğümden nefret ediyorum ve göz yaşları gerçekten de hiçbir şeye yardım etmiyor. Varmak istediğimiz nokta aynıyken bile bir şeylerin bu kadar zor olması çok komik. Senin çeneni öptüğüm zaman. Sana kendimi döktüğüm zaman. Seninle ağladığım zaman. Her şey çok daha farklı olmalıyken, hiçbiri bekleneni yaratmıyor. Oysa ben o kadar inanmışım ki ifade ettiğime. Nedenler ve niçinler, beni boğuyor. Sen üzülme diye susuyorum. Günlerdir ısırdığım dudaklarımda kabuklar doğuyor. Korkuyorum sonra, elim ellerine uzanıyor. Beni bu kargaşadan çıkaracağını sanıyorum. Beni tutup çekeceğine ve her şeyin geçeceğine, günler sonra derin bir nefes alabileceğime inanıyorum. Sen, elimi tutup benimle batmayı tercih ediyorsun. Oysa aşk, beraber batmak değildir sevgilim. Aşk, gerektiğinde cankurtaran olmaktır. Gerektiğinde cennetinde ona da bir kişilik yer açmaktır. Aşk, göz yaşlarını silmek değildir sevgilim. Aşk, o göz yaşlarının akmamasını sağlamaktır. Şimdi parmakların yüzümdeyken, ben sana hangi şiirden söz edebilirim ki? Hangi şarkıyla anlatabilirim sana, bana ne hissettirdiğini? Beni sevmesen, sana kızmam. Gitmek istesen, bir şey yapmam. Ama beni severken, bana bunları hissettirebilmene kızarım. Kızdığım zaman yüzüm çirkinleşir, her şey daha ıslak bir hal alır, sesim acizleşirken sorarım sana, 'Bana bunu yapmaya ne hakkın var?' Çünkü göz yaşları kurur, cümleler baki kalır. Kurduğun her cümlede milyon anlam ararken ben, neden bu kadar yorucu olmak zorunda her şey? Sevmenin her çeşidini biliyorum. En saplantılı, en anlamsız, en takıntılı, en masum, en gerçek, en kısa, en heyecanlı, en durgun sevmeleri tanıyorum. Tadına baktım hepsinin, kokusundan bile tanıyabilirim. Ama bu, başka. Bu, daha önce kimsenin kimseye karşı duymadığı, tarifi olmayan, göklere kadar uzanan, başı unutulmayan, sonu gelmeyen, devasa ve eşsiz bir sevgi. Ve bize, buna zarar verme hakkı verilmedi. Güzelliğin yetmeyecek bunu kirletmeye, hayır. Sevgim yetmeyecek bunu ellerine bırakmaya. Bu, iki insanın dünyaya getirebileceği en güzel şey. Ben, bir annenin çocuğunu koruduğu gibi koruyacağım sevgimi, aksi mümkün değil. Hiç gelmeyeceğini bilsem de her gün sulayabilirim bahçemizdeki portakal ağaçlarını, hiç gelmeyeceğini bilsem de beklerim seni ben o evde. En güzel sen değilsin çünkü sevgilim. Bazı hayallerim, senden daha güzel. Olmasan da varsın. Olmasan da olacaksın. Git desem de bakacağım fotoğraflarımıza. Git desem de dinleyeceğim şarkılarını sabaha kadar. Gitsem de yanımda olacaksın sen. Ayrılık rüyalarımızdan çalamayacak. Yine de, attığım kahkahalar hangi çizgiden sonra hıçkırıklara dönüştü, bunu anlamıyorum. 'Sen osun' diyebiliyorsun bana baktığında. İnandığın her şeyin bunla çeliştiğiniyse sadece ben görebiliyorum. Ruhuna şeffaf zincirler geçirebildiğimi hayal ediyorum. Şeffaf zincirlerden nefret ediyorum. Yanımda olman için zincirlere gerek olmamasını istiyorum. Sonra aynı dileği tuttuğumuz halde neden mutsuz olduğumu sorguluyorum. Cevabı olmayan sorulara her saniye bir yenisi ekleniyor bu cephede sevgilim. Belki de haklıydılar, hayatı ucuz bir roman gibi yaşamaya çalışıyorum. Mutlu sonlar, çok rağbet görmüyor ve ben her şeyi zorlaştırıyorum. Ne fark eder? Bunu yapıyorsam, ben olduğum için yapıyorum. Ve hiçbir şeyi değil, 'ben'i sevmeni istiyorum. Sınırlar bana kendimi güvende hissettiriyor. Seçimler, her şeyi daha sağlam hale getiriyor. Seçimler, cesaret gerektiriyor. Sen, cesaret gerektiren seçimlerden kaçıyorsun. İş bana düşüyor. Çünkü kabullenmekten çok yoruldum. Çünkü birinin bir şeylere yön vermesi gerekiyor. Bu şekilde olmayacak. Ve hiçbir seçenek, diğerinden daha iyi değil. Tüm bunlar beni ezilmiş bir üzüm tanesine çeviriyor. Seni bir daha görmemeyi dilerken, göğsünde uyumayı nasıl özlediğimi düşünüyorum. Bir daha asla sevişmeyeceğimizi düşünmeye çalışırken, dudaklarından ve teninden başka bir şey hayal edemiyorum. Bir daha beni omzuna atıp gezdiremeyeceğini, kahkaha atmaktan yorulduğum o en eğlenceli anları yaşamayacağımızı düşünmeye çalışırken, sadece boynuna atlayıp dakikalarca orada kalmayı arzuluyorum. Tüm bunlar, hayatı daha sıkıcı hale getiriyor. Günlerce, aylarca kağıttan turna katlayan kadınları anlıyorum. Kendimi bir kaleye kapatmak ve saçlarımı uzatmak istiyorum, geleceğin günü hayal edip. Oysa biliyorum, ejderhalar gerçek değil ve sadece prenseslerin hikayeleri mutlu sonla biter ne olursa olsun. Tüm bunlar ne zaman bu hale geldi bilmiyorum. Tek bildiğim, olup biten her şeyden çok uzağa kaçmak istiyorum..


why do i make things feel blue

why do i make things turn blue
so blue 
so blue 
so blue
... 


Anita Taylor
26.04.2011 03.42
(müzik: vincent gallo - sad)

Hiç yorum yok: