Merhabalar.
Hava kapalı, berbat bir yağmur var. Kahvaltı, sigara, nescafe, müzik. E bir yerden sonra iyice içim daraldı. 'Madem öyle, günlük yazısı karalayayım' dedim. Bu girişi de sadece beklentileri en aza indirgemek için yaptım. Evet. Başlıyorum.
Öncelikle iki hafta süren korkunç bir sınav maratonunu geride bıraktım. Sekiz saat çalıştığım halde berbat geçen sınavlar ve 'Bıktım ya günlerdir ders ders ders, çalışmayacağım!' diyerek saatlerce oyun oynayıp, çalışmadan gittiğim halde oldukça iyi geçen sınavlar bana adalet diye bir şeyin olmadığını yeniden anımsattı. Bitmiş olmaları inanılmaz bir rahatlama yaratıyor. İyi ya da kötü çok da umurumda değil şu anda. Zira son sene stresi yeterince çıldırtıcı. En büyük avuntum; 'finali var bütü var!' kafası.
Finallere kadar, geçelim bu mevzuları.
***
Onun dışında 23 Nisan'da Aya Yorgi muhabbetine Büyükada'ya gittik Ahmet, İ. ve ben. Sanırım tepeye çıkana kadar 3-4 kilo verdim. Ben gibi tembel bir kadına, oraya gidene kadar yürüyeceğimiz yoldan söz etmemek oldukça akıllı bir davranıştı. Tek kelimeyle iman gevretici bir deneyim idi. Ayrıca adaya ilk gidişim olduğundan, yanımda bayıldığım insanlar olduğundan ve sabahın köründe uyanmış olmaktan dolayı dehşet bir keyif vardı içimde her şeye rağmen. Muhabbet de enteresan. Kiliseye dek olan 'Suskunluk Yolu' boyunca, inananlar ellerinde rengarenk yumaklarla, bir kısmı çıplak ayaklarla, hiç konuşmadan ipi açarak yürüyorlar. Dileklerinin kabul olması için içlerinden dualar ediyorlar ve yine önceki seferden dileği kabul olanlar da kiliseden yolun bitimine kadar ellerinde bir kutu küp şeker, dağıtarak iniyorlar. Yine her çeşit insan var elbette. Açtığı ipi eline dolayarak çıkan, güzel insanların yanı sıra yeri göğü iplerle kaplayan, doğanın tabiri caizse amına koyan kesim de mevcut. Ki Ahmet daha oraya gitmeden evvel bundan söz etmişti, ancak bir de gözlerimle iplere dolanan bir köpeğe tanık olunca, nefret ettim batıllarından da ritüellerinden de. Bir de ağaçlara bir dilekler asıyorlar ki, evlere şenlik. Gazeteden kestiği rezidans resimlerini asanlar mı ararsın, erkek resmi asan evde kalmış ablalar mı. Herneyse, tüm bu karmaşada biz Argus'un açık hava kütüphanesini açtık, kitapları dizdik, tabelamızı astık, kurulduk köşemize. Beyler gitar çalıp şarkı söylerken, ben de minik orman hayaletleri sattım ki esnaflık kadar bayıldığım bir olay daha yok galiba. Bolca da dilek kabul ettik, elimizde çakmaklar. Tanrı'nın işi gerçekten yorucuymuş.
(minicik kütüphane)
(orman hayaletlerim/ ki sağdaki koca kafalı kızıl korsan şu anda benim anahtarlığım :) )
Tek problem, havanın soğukluğuydu. Regl & soğuk hava birleşince, insanı felç ediyor. Sıcak kalayım diye yapılan tüm fedakarlıklara ve üzerimdeki kat kat monta ve cekete rağmen iliklerime kadar dondum, özellikle güneş battıktan sonra bildiğin ayak parmaklarımın buz kestiğini hissettim. Dönüş yolu boyunca sancıdan kıvranarak attım her adımı, vapur yolculuğu boyunca başımı en güvendiğim omuza dayayıp uyudum, akabinde ganimeti kaldırıp çok zengin olduğumuz için gecenin kör vakti kendimize enfes bir ziyafet çekip evlere dağıldık. Karşıdan Taksim'e titreyerek geçtim otobüsün koltuğuna kıvrılıp. Taksim'de indiğimde ise, sırf üşümeyeyim diye üzerime kocaman bir palto getirip, beni ilk geçen taksiye oturtup "Bayanı evine kadar bırakın, kaloriferi de kökleyin!" diyen bir Aliş vardı karşımda. Hayatımda çok güzel insanlar var, gerçekten. 'Ama arkadaşlar iyidir' kafası.
***
Sonra iki gün iki gece geçirdim Biss'imle. Şu dünyada yanında kendimi bu kadar 'ben' hissettiğim biri daha yok sanırım. Biss'le olmanın en güzel yanı hiçbir şey yapmamak. Bazı arkadaşlarla konsere gidilir. Bazılarıyla geceleri çıkılır. Bazıları manikür ve ağda partileri içindir. Biss ise hiçbir şey yapmamanın tadını çıkarmak için. En miskin zamanlarımızda bile çok abuk şeyler yaşadığımız, oradan oraya koşturduğumuz oldu ama ikimiz de biliyoruz ki en iyi yaptığımız şey beraber bi' odada yayılmak, güzel müzik ya da saçma bir TV programı, saçma muhabbetler, kucakta laptop, sabahın beşinde makarna, dokuzunda uyku, bi' yataktan bi' çekyata atılan sigaralar, çakmaklar, saçma sapan bir fotoğrafa saatlerce gülmek ve durduk yere aynı anda bok gibi hissedebilmek. Bunu seviyorum.
***
Sınavların bitişi ile staj yeniden başladı. Bahar turnuvaları listesinde 'Apaçi Dansı Turnuvası' diye bir madde gördüğümde ölmek istemiştim ama bu daha başlangıçmış. İlk tenefüse 'Apaçi Marşı' ile çıktık, hocanın zil çalarken dans etmesi gözlerimi yaşarttı. Sonraki tenefüs zilimiz ise DEDELER melodisiydi ki aklımı yitirdim. Müdür haklı beyler. Bir sonraki staj günü "Liseli Detected" baskılı bir tişört ile gitmeyi planlıyorum. İnci her yerde.
***
Bunların da haricinde iki - üç berbat gün geçirdim, ama mutsuzluklarımın arası git gide açılıyor, bu da harika bir şey. Artı olarak, üretmenin getirdiği keyifi de es geçmemek lazım. Son zamanlarda bir şeyler yazma / çizme arzum tavanda. Kendime kalemler kağıtlar aldım, saatlerce bir şeyler çizip mutlu olabiliyorum. En ufak yetenek kırıntısı bile değerlendirilmeli, buna inanıyorum. En iyisi olmak şart değil, harika yazıp çizmek de. Ama bir şeyler yapabiliyorsan bir nebze olsun, yapmalısın.
***
Bir de kaşla göz arasında nescafe bağımlısı oldum. Ki yıllarca sevmediğim, bok attığım içeceğe bildiğin muhtaç yaşamaya başlamam çok acıklı. Uyandıktan en fazla yirmi dakika sonra delilercesine arzulamaya başlıyorum ve içene kadar rahatsız hissediyorum kendimi. Tek eksiğim de buydu sanırsam.
***
Her neyse, bu günceyi sadece sıkıntıdan ve blogu boşlamamak namına yazdım. Her şey yolunda. Şenlendireceğim burayı yakında.
Öpücükler.
Not: 21 Mayısta Fun For A Fan Eskişehir'de konser veriyor! Eskişehir'de olanlar kaçırmasınlar derim!
http://www.facebook.com/event.php?eid=211343772216624
http://www.facebook.com/event.php?eid=211343772216624
Not 2: Bu aralar çok bir şeyler yapasım var, fanzin olur, yazılı çizili ortak çalışmalar olur, fikri / arzusu olan varsa iletsin, değerlendirelim! Ne çıkacağı belli mi olur, di' mi ama?
Not 3: YATAK Fanta Stage'de ilk 30'a kalmış, ki bu zaten şaşırtıcı değil!
Not 4: Tumblr edindim bi' de ben. Maksat çeşit olsun.
Not 5: Sansürlere sessiz kalmayın, eylemleri kovalayın. Kimsenin sesimizi kesmeye hakkı yok.
Not 6: İtinayla uzattım evet. Tekrar öpücükler.
Anita
4 Mayıs 2011
İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder