Saçlarımın siyahından kurtulursam, biraz daha aydınlık olur hayat sanmıştım. Cennetin kokusunu hala aynı şarkıdan soluyabiliyorum oysa sadece. Bu kadar ağır olmamalıydı. Sokak kedileri bile bakamıyor gözlerime şimdi. Biliyorlar taşıyamayacakları bir yükün altına girmemeleri gerektiğini. Ben, bu yükü sırtımdan atabileceğim bir yer bulamıyorum hala. Çokça sigara tüketiyorum. Bir zamanlar bu bahçede dolaşan kaplumbağaları düşünüyorum. Saçlarımı tarıyor ve hüzünlü şarkılar mırıldanıyorum. Emrah Serbes'in satırlarında dolaşıyorum, Ah Muhsin Ünlü'den iki dize okuyorum. Didem Madak'ı özlüyorum mesela. Yüküm artıyor, git gide kararıyor hava. Sıklaşan nefeslerimi bile seviyorum sonra. Hastalığıma bile üzülemiyorum, en azından senden hatıra, en azından bir anlam taşıyor hala. Arkamda bıraktığım sokaklara bakıyorum. Sarhoşların kahkahaları çınlıyor gecenin bu kıyısında. Yalnızlığın tırnaklarını kemiriyorum. Birkaç izmarit daha ekliyorum can sıkıntıma. Dönsen, daha anlamlı olmayacak hiçbir şey. Dönsen, yüzünü bile görmek istemeyeceğim. Ama tenim bunu anlamıyor. Kollarım vazgeçmiyor seni aramaktan. Dudaklarını ısırdığın saniyeleri anıyorum çokça. Canımı yakarken gözlerinin kısıldığı anlar geliyor aklıma. Pişman oluyorum konuşarak öldürdüğümüz tüm zamanlara. Zira sadece teninmiş güzel kokan, sadece dudaklarınmış değdiği yere birkaç çığlık bırakıp kaçan. İnsanlar bunu anlamıyor. İnsanlar sorular soruyor. İnsanlar olanları hatırlatıyor. İnsanlar ambalajı şatafatlı başka insanları işaret ediyor bana kalabalık akşamlarda. İnsanlar, hazzın tene değdiği anları hor görüyor şehrin bu yakasında. Anlatmaktan vazgeçip istedikleri cevapları sunuyorum onlara. Birkaç bira içiyorum, biraz dans ediyorum ve kahkahalar takıyorum boynuma. Fazlasıyla sıkıcı, fazlasıyla karışık tüm bunlar. Sonra güzel bir kadının bir zamanlar yazdığı mısraları anıyorum duşta yüzümde bir mutlulukla...
Suyun cinsiyeti yokmuş
Elbette var!
Nasıl cinsiyetsiz olurBu kadar "O" kokarken tüm sular.
Anita
30.08.2011
30.08.2011
Edirne
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder