7 Ağustos 2011 Pazar

masal


"Masallarda kötü karakterler olmazsa sıkıcı olur, ama mutsuz biten masal gördün mü? Ormanda karşılaştığın kötü kalpli kurdun seni kandırmasına kovalamasına izin ver çünkü bununla nasıl baş edeceğini artık biliyorsun, bu masalın sonunu biliyorsun ve diğerlerinin de."



-Wendy


"Neden soğuk bir elmayı ağlamadan yiyemiyorum, hala kimse bilmiyor..."
-Emre Kalcı






Sol bileğimde dünyanın en güzel masalının son cümlesini taşıyorum. Tanrının işine karışıyor, kendi kaderimi yazmaya çalışıyorum. "And the tree was happy." Her sigara yaktığımda görüyorum aynı satırları ve inanmaya çalışıyorum. Annem masaldaki ağacı bilmiyor. Ama saçlarımı okşarken bana "Sen güzel bir elma ağacısın. Sadece yaprakların kurudu. Yanındayım. Seni sarsacağım ve o yaprakları dökeceğiz bir bir. Sonra yemyeşil olacaksın yine. Meyveler süsleyecek dallarını. O zamana kadar dayan, hem ben varım. Ben hep varım." diyor. Çünkü anneler biliyor. Özenle büyüttüğüm elmalarımdan bir ısırık alıp fırlatanları düşünüyorum. Yerde, çürümeye bırakılmış elmalarımı. Bir damla su için yalvardığım anları düşünüyorum. Susuz yapraklarımın her saniye daha da güçsüz, daha sarı bir hal alışını. Sonra o yalnızlığı. Bomboş bir vadide, yapayalnız kalmayı. Belki de tek hatam, yanlış topraklara kök salmaktı. Tek şansım, köklerimin bağımsızlığı. Çünkü biraz suyu hak ediyorum. Biraz muhabbeti. Takdir eden ellere düşürmeyi meyvelerimi. Düşmeden yürümeyi öğrenemiyor insan. Sancı çekmeden anne olunmuyor. Biraz zorlanmadan doğamıyorsun küllerinden. Görüyorum. Tecrübe, altın bir sandıkta gelmiyor insanın önüne. Bu sebeple dudaklarımı ısırıyor ve saniyelerin acıtarak geçmesine müsade ediyorum. Çünkü o gün gelecek. Çünkü artık nasıl savaşacağımı biliyorum. Çünkü ben Pamuk Prenses'im, çünkü ben The Giving Tree'yim, çünkü ben bir savaşçıyım. Çünkü her şey bir gün geçer. Çünkü biraz dayanırsam, güzel bir elmayı ağlamadan yiyebileceğimi biliyorum.

İşte hepsi bu.



Anita

07.08.2011
Edirne

Hiç yorum yok: