Pazar yeri kalabalık. Herkes karnını doyurmak için pazar arabalarını doldurma derdinde.. Kimisi günün ilk ışıklarında çıkar evinden pazara gitmek için, benim tercihim ise akşam saatleridir her zaman. Daha ucuza, daha çürük, daha ezik sebzeler.. Varsın kötü olsun, yeter ki filem dolsun.. Bu bana yeter.
Eve dönüyorum. Ufak mutfağımda suyla buluşuyor sebzeler. Dakikalarca yıkıyorum. Hayat o kadar kirli ki, ben elimden geldiği kadarını temizlemeye çalışıyorum.. Akıyor kirler, toz ve toprak. Gülümsüyorum.
Elimden geldiğince çok gülümsemeye çalışırım ben, yine de sayılıdır gamzelerimin oyulduğu anlar.. Çiçeklerime gülümserim en çok, çiçeklerimle konuşurum. Hep yeşil kalsınlar isterim çünkü onlar kurursa, ben de kururum.. Anlatacak çok şeyim vardır aslında, geçmişimin tüm renklerini kelimelere döker, onlara sunarım. Evimi anlatırım onlara. Köyümü. Hüseyin’imi anlatırım bazen, Deniz’imi… Anlattıkça tekrar yaşarım o zamanları.. Sizden de gizlemeyeceğim, severim paylaşmayı.
Köyde doğdum büyüdüm. Kısa sürdü çocukluğum. Çocukken de büyüktüm. Beş kardeşin en küçüğüydüm, en çok büyük ağabeyime özenirdim. Okul okudu ağabeyim, ben de okumayı çok istedim. Ama okutmadı babam. “Kız ‘kısmısı’ okumaz!” dedi. ‘Kız kısmısı’ cevap vermezdi. Boyun eğdim.
Hüseyin’imi gördüğümde onbeşimdeydim. Saçlarım dalga dalga inerdi belime. Çimendi gözlerim. Hüseyin’im beğenirdi beni. Ben Hüseyin’imin sürmelisiydim.. “Var bana!” dedi bir ikindi vakti Hüseyin’im. Bilirdi annem gönlüm olduğunu. “Gitme!” dedi. “Töre!” dedi. “Babanlar yakalarlarsa eğer, acımazlar vururlar sizi!”. Ama kara gözlü Hüseyin’imin gözlerinin karanlığında görmedi gözlerim töreyi, katli..
Kente geldik, zar zor ev tuttuk kendimize. Fabrikada çalışırdı Hüseyin’im. “İşçiyim!” dediğinde, inlerdi yer gök, “Ben işçiyim!” . Sonra sendika geldi, sonra muhabbetlerimize katılan yeni kelimeler; umut, emek, hak, grev… İşte ilk o zaman korktum. Bilirdim bunları telaffuz eden dillere işkenceler edilirdi. Bilirdim bunları savunan diller kesilirdi.. Sustum.
Yapraklar sarıydı –iyi hatırlıyorum, bir eylül sabahı, postal seslerinin boş sokaklarda yankılandığı bir hüzün sabahı götürdüler Hüseyin’imi.. Hüseyin’im gitti, geri gelmedi…
Bunları anlatırım sularken çiçeklerime. Hüseyin’im gider, hikaye biter. Penceremin önüne geçerim ben de.. Parka bakar pencerem, çocuk kahkahaları yankılanır oturduğum sokakta. Sıkılmadan, bıkmadan onları izlerim. Deniz’im de gelmiştir oyun çağına. Dört bahar önceydi o soğuk sert zeminde komşu kadının yardımlarıyla onu doğurduğumda. O hüzün kokan eylül sabahının sekiz ay sonrasında.. Sonra.. Sonra ayrılık girdi araya ben istemeden.. İstemedim terk etmek Deniz’imi.. Ellerim terk etti Deniz’imi karanlık bir mayıs sabahı.. İstemedim bırakmak bir caminin avlusuna.. Hangi ağaç istemez meyvesini? Hangi ana terk etmek ister bebeğini? Olan oldu, Deniz'im şimdi oyun çağında. Deniz’im şimdi çok uzaklarda..
Lafa daldım, işi unuttum bak. Katlamam gereken kağıtlar var tomar tomar. Kuruyemişçi için yapıyorum bu işi. Saman kağıtlarını katlayıp yapıştırıp diziyorum yaptığım kese kağıtlarını üst üste. Yetiyor bana aldığım para çok değilse de. Seviyorum kağıt kokusunu, hissini. Bunlarda tanıdık bir şeyler var, aşina. Saman kağıdına yazılmış benim kaderim, kaliteyi hamurdan ibaret sananlara inat. Oysa sarı iyidir beyazdan.. Hem hangi renk açıktır ki kire, lekeye beyaz kadar?
Hava kararmak üzere. Pazardan aldığım sebzeleri pişireceğim birazdan o saf suda. Boşlukta haşlanacaklar bir bir. Boşluğu boşlukla dolduracağım birazdan. Sonra pilli radyomda şarkılar dinleyeceğim karanlığın şerefine. Daha sonra komşu kadınlar gelecekler belki ziyarete. İnce belli bardakları dolduracağım. Bardaklarla beraber boşaltmaya çalışacağız içimizi. Kadınlar evlerine dönecekler, yalnızlığıma terk edecekler beni. Aslında çok da yalnız sayılmam hani.. Tek kişilik yatağımda hasret, keder, hüzün ve ben sıkışıyoruz her gece. Sığmıyorum yatağa, her yanım kaplı onlarla. Kulaklarımda Hüseyin’imin aslan sesi, Deniz’imin süt kokusu burnumda hala.. Kokusu burnumda uzaklardaki köyümün, çığırdığım türkülerin tadı damağımda.. Kaç kişilik bir yalnızlık yaşıyorum bilmem.. Mutlu olmasam bile, şikayet etmem.
Böyle gecelerde bir göz yaşı kadar hızlı akar gider zaman, bir ben kalırım geriye kaybolan o anlardan..
Her şeyimi anlattım neredeyse. Bilmediğiniz tek şey benim kimliğim değil mi? Ben.. Tabii ya, ben kimim? Çok bir önemi yok aslında ismimin.. Ayşe’yim, Zehra’yım, Gonca’yım, Sibel’im.. Bir noktaları birleştirmece oyunundaki, herhangi bir nokta gibiyim.. Tek değilim, tekil değilim. Her yerdeyim aslında. Bakıp da göremediğinizim.. Kendini göstermeye çalıştıkça başı ezilip, gizlenmek istediği anlarda parmakla gösterilenim. Kadınım ben, hakları ancak kağıt üzerinde mevcut olan.. Ülkesinin doğusunda parayla alınıp satılan, kentinin arka sokaklarında tecavüze uğrayan. Doğduğu gün sırf erkek olmadığı için bin lanet okunan ve o lanetli kaderi bir ömür boyu taşıyanım. Kadınım ben.. Bir çok hemcinsiyle aynı kaderi paylaşan, kalabalığına rağmen hep tek başına olan bir kadın.. Sadece bir kadın…
Anita Taylor
o2.o4.2oo7
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder