15 Kasım 2010 Pazartesi

red



Avcuma bırakılmış bir tutam yıldız tozuna bakıyorum tam onsekiz dakikadır. Diyemezsin ki "Her şey yolunda." Bana inanmayacağım masallar anlatma. Çünkü sesini her yükseltişinde, içimde bir inkar ayaklanıyor. Ve bu kaostur sevgilim. Avcumuzda kalan mutluluk, telafisi değil suratımızın asıldığı, ruhumuzun daraldığı, gözlerimizin ıslandığı anların. Teraziler yalan söylemiyor. Mantıkla duyguyu aynı anda hoşnut edebilseydik, bir geleceğimiz olabilirdi. Ama bu, mutluyken bile içimde dolaşıp duran o tanımsız rahatsızlığın hayra alamet olmadığını gösteriyor. Anlayışın kaybolduğu topraklarda güller açmıyor sevgilim. Bahçemi çorak bırakarak uyandırıyorsun beni rüyamdan. Ruhumun yaktığı her dilek mumunu söndürüyorsun sevgi olduğunu söylediğin şeyle. Benimle mutlu olmak için, seninle mutlu olmamı engelliyorsun. Ben seninle uyuduğumuz uykuları seviyorum. Nefessiz kalana kadar güldüğümüz anları ve sarhoşken sımsıkı sarılışlarımızı. Benden bir sen yaratmaya çalıştığında neler olduğunu ikimiz de görüyoruz. Ama sen anlamanın suratına çarpıyorsun tüm kapıları. Sen temmuzda kardanadam yapmak istiyorsun sevgilim. Aralıkta denize dalmak. Olurumuzun başına bir silah dayıyorsun sevgilim ve bunun sebebinin aşk olduğunu iddia ediyorsun. Oysa ben sessiz ve başbaşa olalım istiyorum. Siyah saçlarımı bahçemden kopardığın kırmızı bir gül ile süslesen keşke. Ama yağmur yok. Ama gri yok. Oluru yok bir şeylerin. Bu beni ağlatıyor.


Nasıl da seviyorsun beni ve nasıl ölüyorum aşkından. Ama içindeki aşktan tuğlalar yapıp, yollarımıza bir tek senin göremediğin duvarlar örüyorsun sen. Ve ben, bir adım daha atabileceğimi sanmıyorum. 


Aşkın gerçekten güçlüymüş sevgilim.


Çok denedim ama; affet, ben bu duvarları yıkamıyorum.




Anita
13.11.2010
03.17
istanbul

Hiç yorum yok: