18 Aralık 2010 Cumartesi

beauty and death





Kapı çaldığında ayak tırnaklarımı siyaha boyamakla meşguldum. Üç günde bir uyguladığım rutin, ojeler, aseton, törpü, pamuk, kremler... Fazlasıyla meşgul olduğum ve davetsiz misafirlerden nefret ettiğim için duymazlıktan gelmeye karar verdim. Sigaramdan bir nefes daha çekip serçe parmağıma geçtiğimde kapı tekrar çaldı. Lanet okuyarak ayağa kalktım. 


- Kim o?!


- Benim.


- Bir şey ifade etmiyor.


- Aç kapıyı Anita. Kim olduğumdan daha önemli konular var. Ve hava çok soğuk.


Tek bildiğim ukala olduğu, erkek olduğu ve beni tanıdığı. Zira aklıma bir merak tohumu attıktan sonra beni bir yerlere kolayca çekebileceğini biliyor.


Kapıyı açtım.


Onu tanımıyordum. Tanısam unutmazdım. Bazı yüzler unutulmaz. Kıvrımlı dudaklar, koyu bakan gözler, harika sakallar. 


- İçeri geç. O çamurlu botlarla halıya basarsan seni öldürürüm. Adın ne?


Salona yürüdü. 


- Soğuktan nefret ediyorum. İçkin var mı? Evin hayal ettiğimden daha güzelmiş.


Dolaptan iki bira kapıp yanına geçtim. Siyah minderime yayılmış sigarasını yakıyordu. Şişeyi uzattım.


- Soğuktan teni uyuşmuş adama buz gibi bira mı ikram ediyorsun?


- Kapa çeneni ve iç. Sana adını sordum.


Sırıtıp birayı kafasına dikti.


- Adımı siktir et. Bir önemi yok. Önemli olan hayallerdir. Planlar, ütopyalar, düşler. Ben hepsini önemserim. Bir bitkiden farklı olmak benim hayat gayem. 


- Senin hayalin ne?


- Ben sadece bu günü hayal ettim. Çok uzun zamandır tek yaptığım bu. Hayal etmekle yetinmeyip, bazı eylemlerde de bulundum elbet. Mesela takip etmek, araştırmak, sorulara cevaplar aramak gibi...


- Ana başlık neydi peki?


Bitmek üzere olan sigarasıyla yeni bir tane yakıp, kısalan dalı küllüğe bastırıp gülümsedi.


- Ana başlık sensin.


- Nedir bu, gizemli tavırlarla beni tavlayabileceğini filan mı düşünüyorsun? Sandığın kadar çok boş vaktim yok. O bira bittiğinde kalkıp gideceksin. O yüzden derdini biraz hızlı anlatsan iyi edersin.


Uzanıp sehpadan törpüyü aldım. El tırnaklarımı şekillendirirken istemsizce bacağımı salladığımı farkettim. Bilinmezlik hissi beni germişti. Bu tarz hikayelerde, onun yerinde oturan hep ben olurdum. 


-  Hakkında sandığından çok daha fazlasını biliyorum. Günde kırk adet sigara tüketiyorsun. Şekerli türk kahvesi seviyorsun. Soğuk havalara tahammülün yok. Erotizmi hayatın her alanında görmeye bayılıyorsun. Tırnaklarını çok fazla umursuyorsun. Ne zaman mutsuz olsan, paranoya problemin baş gösteriyor. Uyumaya bayılıyorsun, ama yatağa girme fikrinden nefret ediyorsun-


- Of! Bu muydu yani? Bunları üç yazımı okuyan herkes bilir. Ya da herhangi bir sanal platformda karşılaştığım herhangi birinin bunları öğrenmesi bir saatini bile almaz.


- Lafımı kesme. Kırmızıya bayılıyorsun. İlgiye bayılıyorsun. Alkole bayılıyorsun. Çok kolay sarhoş oluyorsun. Erkekleri seviyorsun. Güzel erkekleri, hayattaki birçok şeye tercih ediyorsun. Güzel erkekleri öpmek, yanında gezdirmek, yatağında ağırlamak... Güzel erkeklere güzel ölümler vermek senin en büyük zevkin. Ve bunu senden başka kimse bilmiyor sanıyordun. Yanılıyorsun.


Törpülemeyi aniden kesip kafamı kaldırdım. Gözlerine baktım. Buz gibiydiler.


- Ne?!


- Hala hiç tanıdık gelmiyor muyum sana?


Bir iz bulmak için gözlerimi yüzünde gezdirdim. Çok güzel dudakları vardı. Dalgalı bir deniz gibi. Hislerini kıvrımlarından okuyabileceğiniz dudaklar. Sert bir çene yapısı. Erkeksi bir burun. Geniş bir alın. Sağ kaşında bir yara izi. Buz gibi, koyu kahve, insanın içine bakan gözler. Güzel, çok güzel gözler....


Hassiktir.


Ona benziyordu. İlk erkeğime. Bakışları tamamen aynıydı. 


- Sen...


- Evet, kardeşimdi. Herkes gözlerimizin benzerliğinden söz ederdi. O benden biraz daha kısaydı, biraz daha iyi niyetliydi, biraz daha dürüsttü. Sana kendini açmıştı. Sana inanmıştı.


- Evet ama beni terk etti. Ayrıldık ve beş yıldır onu hiç görmedim.


- Kapa çeneni. Evden seni görmek için çıkmıştı. Ve bir daha hiç geri dönmedi. Çünkü yanından hiçbir zaman ayrılamadı. Onu öldürdün. Ona sahip oldun ve onu öldürdün. Tıpkı diğerlerine yaptığın gibi.


- Saçmalıyorsun. Evimden çık. Hemen.


- Hiçbir yere gitmek gibi bir niyetim yok. Sana deli gibi aşıktı. O gün onu son kez gördüğümü bilmiyordum. Bir daha hiç gelmedi. Ben de seni izledim. O ilk cinayetindi, değil mi? Ama son değildi. Sonrakilere tanık oldum. Kapından içeri giren ve bir daha hiç çıkamayan o adamlara. Ama bu artık devam etmeyecek bebeğim. Şimdi bana kardeşimin cesedini nereye gizlediğini söyleyeceksin ve sonra, adaletin yerini bulmasını sağlayacağım.


İş ciddiydi. Ayağa kalktım. Bir sigara yaktım. Çaktırmadan yan duvardaki aynaya bakıp saçlarımı düzelttim. Ona döndüm.


- Demek sen benim yakışıklı intikam meleğimsin?


- Evet, ben senin yakışıklı intikam meleğinim. 


Gülümsedim. Gerçekten de güzel herifti. En az kardeşi kadar.


- Peki sevgili meleğim, beni nasıl cezalandırmayı düşünüyorsun? 


Ceketinin içinden bir hançer çıkardı. 


- Vouv. İşte bu gerçekten çok ateşli. Biliyor musun, bu eve girdiğin andan beri seni istiyorum. Ama şu an, her zamankinden daha da çok istiyorum. Çünkü hakkımda çok şey biliyorsun, akıllısın ve gelişmiş bir estetik anlayışın var. Güzel bir kadını bir hançerle öldürme fikrini sen de şık buluyorsun.


Hançerin sivri ucuyla oynayarak gülümsedi.


- Aynen öyle. Hakkında yaptığım gözlemler, araştırmalar beni sana yakınlaştırdı. Doğrusu, kardeşimin katili olmasan, sana aşık olabilirdim. Ama ölmeyi hakeden küçük güzel bir orospusun benim için. Ve bunun için çok beklemeyeceğim.


Gülümsedim. Eğilip dumanı yüzüne üfledim. 


- Peki, zaten vakti gelmişti. Sana onları nereye gizlediğimi söyleyeceğim ve sonra kollarında can vermek benim için bir zevk olacak. Ama önce bana son dileğimi sormalısın. Ben hepsine sormuştum.


- Bana son dileğini söyle.


- Son dileğim sensin.


Kendimi kucağına atıp dudaklarına yapıştım. İtiraz etmedi. Dudaklarımı dudaklarından ayırmadan soydum onu. Benim oldu. Birkaç dakika içinde hançerin düşüşünü duydum. Başını arkaya atmış, zevkten soluk soluğa, hiçbir şey düşünmeden kendini bana bırakmıştı. Olup bitenden aldığı zevk barizdi. Rolüme devam ettim. En az onun kadar keyif aldığımı inkar edemem. Hissettirmeden hançeri aldım. Onun için mutlu son. Titreyerek kendini bıraktı. Anı değerlendirdim. Hançeri sapladığım göğsünden fışkıran kanlar tenime aktı.


Ne olduğunu anlayamadan, birkaç saniye içinde ruhu bedenine veda etti.


Ayağa kalktım. Artık kendime yeni bir eğlence bulmam gerektiğini düşünerek yerdeki halıyı kaldırdım. Bu hep böyle olur. Güzeldirler. Ben onları bulmazsam, onlar beni bulurlar. Her şey bir öpücüğe bağlıdır. Benim olurlar. Benim ölürler.


Halının altındaki kapağı kaldırdım. Cansız bedenini sürüyerek boşluğa kadar getirip, bir tekme attım. Merdivenlerden yuvarlanarak bir zamanlar kardeşinin ve diğerlerinin olduğu odaya düştü. Güzel köpeklerimin hırlamalarını duyduğumda dudaklarım yukarı kıvrıldı. Açtılar. Ve anneleri buradaydı. Kapağı kapatıp koltuğuma döndüm.


Törpülenmesi gereken güzel tırnaklarım vardı.

Anita
12.12.2010
02.21
İstanbul

19 yorum:

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Güzeldi... Seni tanımamakla birlikte yazından yola çıkarak belirtmek istediğim bir şey var. O kadar da çaresiz ve yalnız değildir insan, bunu unutma...
Sevgiyle...

erdici dedi ki...

vay anasını pek sürükleyiciydi :)
erdici bunu beğendi ;)

Anita Taylor dedi ki...

@ Vuslat AKTEPE; Teşekkür ederim.. :)
@ Erdici; Yeniden mekanımda olmanıza sevindim bayım :)

SonradanBilme dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Anita Taylor dedi ki...

@HaDi; Şu yazıdan şunu çıkarabilmek..

SonradanBilme dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Anita Taylor dedi ki...

Kadın zaten duygular ya da arzular için değil, işleri kendi lehine çevirmek için beraber oluyor adamla.

Ama evet, finali biraz erken geldi bence de.

grand senyör dedi ki...

çok güzel olmuş. devamını bekliyorum :))

SonradanBilme dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Anita Taylor dedi ki...

@sadasda; Teşekkürler:)
@HaDi; Öyle:)

SonradanBilme dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

senin kolların yok mu be kadın ?
her seni seviyorum diyene bacaklarını açıyorsun

Küçük İskender

Anita Taylor dedi ki...

Güzel laftır.

Elif Gizem dedi ki...

Öldürdüklerimiz, bizim için ölenler... Hep evimizdedirler aslında. O halının altındaki kapakta.Atsak atılmaz, satsak kimsede bizde durduğu kadar kalmaz. Öldürdüklerimiz, bizim kendi cezamızdır.

Anita Taylor dedi ki...

Hakan Günday'ın Piç adlı romanındaki karakterlerinden biri, öldürmek konusunda fikrini şöyle beyan etmişti: "Nefsi müdafa halinde bile birini öldüremem. Karşımdakinin beni öldürmesini tercih ederim. Çünkü ölmek, öldürmekten daha çok hoşuma gider."

Unknown dedi ki...

senaryo yazmalisin evlat

Anita Taylor dedi ki...

:)

dincer dedi ki...

yorum bile yapamıyorum sanırım deli olanda benim perfect

Anita Taylor dedi ki...

Ahah, mersi (: