7 Nisan 2011 Perşembe

Eskişehir / Ankara Gecikmiş Bir Gezi Güncesi ve Son Haftaların Özeti


[ Çok uzun ve kişisel şeyler karalayacağım, baştan uyarayım. ]

Malumunuz blog sansürleri,  eş zamanlı olarak kendi koşturmacalarım ve ardından çöküş evremin yarattığı iğrenç gel gitler vb. gibi çok çeşitli sebeplerle, bu yazıyı oldukça geç yazabiliyorum. 11 Mart'da döndüğüm halde daha yeni kısmet oldu özet geçebilmek. Kader kısmet. Başlayalım.

Yolculuk evden çıktığım andan itibaren oldukça keyifli başladı. Gara gitmek için vapur beklerken, pıtı pıtı yanaşıp kucağıma atlayan, dakikalarca kendini sevdiren, vapur geldiğinde kalkmamam için savaş veren sokak kedisi sayesinde moralim dorukta çıktım yolculuğa. Trenleri seviyorum. Otobüsle kıyaslanamaz bi' rahatlık ve keyif veriyor. Yol boyunca İ. mesajlarıyla eşlik etti zaten, bu da beni iyice huzurlu kıldı. Akabinde, enteresan bi' şekilde rötarsız olarak vardık Eskişehir'e. Sabah 5 sularıydı. 

Eskişehir zevkli ancak fazla soğuktu. Bir seneden fazladır gitmiyordum ve acaip bir özlem vardı içimde. Adalarda attığım her adım enfes bir haz veriyor bana, Eskişehir apayrı... Ve dediğim gibi, çok güzel zaman geçirdim. Lise son sınıftan beri görmediğim Tuba ile dört sene sonra buluşup içmek mesela, yine aynı şekilde beş senedir görmediğim Miray'la hasret gidermek, fanzin sevdasına tanıştığımız ancak çok zamandır görüşemediğimiz Murat ile zaman geçirmek (Ki kendisi Chaos Magazine'i çıkartıyor yıllardır, yazının finalinde takip edebileceğiniz birkaç link paylaşacağım.) Kaan ile içmek, Ezel'ime kavuşmak, çok eğlenmek, sabahlamak, hep sarhoş olmak, hep gülmek... 



Ardından, bir hafta süren Eskişehir günlerimi noktalayıp, Ankara'ya doğru yola çıktım. Migrenim, uykusuzluğum ve tüm kaslarımı ele geçirmiş ağrılar ile vardığım Ankara'da Pelinsu beni bekliyordu. Valizim ve ben sadece sıcak bir ev arzuluyorduk. Koşarak (hayır yalan söylüyorum, taksi, dolmuş ve bir daha taksi eşliğinde) Bilkent'e gittik ve o sıcak eve daldım. Sonra zaten dalış o dalış. Efsane bir kar fırtınsı ile hapis olduk eve, birkaç saatlik bir outdoor çekimi dışında, resmen evden dışarı adım atamadık günlerce. Ama aslında fena da olmadı. Zira sevgili Pelinsu, Lady Gore adıyla enfes çekimler yapan bir hatun olduğundan, aylardır "Kadın gel artık modelim ol!" nidalarının sonucunda da enfes şeyler çıkacağına şüphemiz olmadığından ve Tanrı'ya şükür yaratıcılığımız gelişmiş olduğundan (eha) çok çalıştık, çok ürettik, çok yarattık. 









Bunların dışında, Pelinsu ile geçen keyifli zamanların sonrasında, kar yüzünden ne kuzenimi, ne de diğer arkadaşlarımı göremeden gitme vaktim geldi. Son günümde, belki yedi senedir görmediğim Didem ve Sinem ile görüşme fırsatı bulabildim sadece.. Ki Ankara, karı kesse de soğuğundan hiçbir şey kaybetmediği için, saatlerimizin çoğunu evde geçirmemiz gerekti. Ama sevdiğim insanlarla beraber olduktan sonra, bunu problem etmem söz konusu değil. Öğrendim ki Ankara'ya bir daha olsa olsa baharda gidilir..


Böylelikle, Ankara günlerim de geçip gitti ve 11 Mart gecesi, İstanbul'a gelen trenle yola çıktım. Yolculuğun sonunda, sabahın kör vakti Semih ve Haydar tarafından Haydarpaşa'da karşılandım. Bu sürprizden sonra günlerdir uzakta kaldığım evime kavuştum ki, ne denli iyi zaman geçirirsem geçireyim evimde olmayı daima özlediğimden, bu çok iyi geldi. Akabinde eğlenceli günler, özlenen dostlarla görüşmeler, Ali ve hediyesi olan enfes ayakkabılar, bolca kahkaha, İ. ile enfes zamanlar geçirmek, Ekşisözlük 12. Yıl Zirvesi'nde sarhoş hallerde tanıştığım Delilah ile buluşmak, deliler gibi içmek, havada uçuşan biralar, tekilalar, sabah eve nasıl döndüğümüzü bile bilmemek, uyandığımızda daire kapısını bile kapamadan eve girip sızdığımızı farketmek, sonra Biss'i çok özlemek ama bir türlü kavuşamamak, Hilal'imle Bülent Ortaçgil konserine gitmek... 'Ama arkadaşlar iyidir' kafası işte. Tam olarak bu.



Bunları da geçersek, yine dillere destan şekilde grip oldum. Öleceğimi sandım ancak yıkılmadım ayaktayım görüldüğü üzere. Ayrıca staja başladım bir lisede. Çok eğlenceli olabiliyor. Veletler çok garip, insana kendisini top model filan gibi hissettirme yetisine sahipler. Bi' sınıftan diğerine gidene kadar bir Britney Spears klibi çekermişcesine gelişiyor işler. Islıklar, çığlıklar, kendini duvarlara vuranlar. Eğleniyoruz oldukça. "Siz gerçekten de sanat tarihi mi okuyorsunuz? Şaka değil yani? Staja geldiniz? Yani ajanstan filan gelmediniz model değilsiniz???" Flört çabalarını ısırıcam bi' gün, öyle tatlılar. Bi' de Müzede Uygulama dersi'nin uygulaması vardı, sunum yaptım Topkapı Sarayı Müzesi'nde. Atlatmış olduğuma seviniyorum.


Bunu da bitirdiğimize göre, anlatacak çok bir şey kalmadı demektir. Hipomaninin düşüşünü yaşamaya başladım ufaktan son zamanlarda. Üç günüm ikisi iğrenç bir ruh hali ve karamsarlıkla geçiyor. Vizeler bittiği gibi psikolojik destek almamda karar kıldık, zira dokuz ay, uzun bir süre ruh sağlığının bozukluğu söz konusuyken. Onun da dışında, bir şey yok sanırım. Bir müddet evimde zaman geçirmek, tırnaklarıma çeşitli desenler çizmek, internette zaman öldürmek, bolca kitap okumak (Ki şu an okumakta olduğum iki kitaba, iki yeni kitap daha eklendi, Kürk Mantolu Madonna & Aşk Özgürlük ve Tekbaşınalık ) filmler izlemek (Çoğunluk'u izledim pazartesi gecesi, tavsiye ederim. ) bir şeyler karalamak istiyorum. Bu da bu blogda yayınladığım en uzun ve bol görselli günce yazısı oldu. Hayırlara vesile olsun.




Son olarak, Chaos'u takip etmek isteyenler için Myspace linki: http://www.myspace.com/chaosmagazinetr budur, Facebook linki http://www.facebook.com/group.php?gid=10745205954 budur.

Ankara'nın en büyük güzelliklerinden biri de Egemen'dir kuşkusuz. Egemen'i takip etmek için buyrunuz: 
http://srdregemen.blogspot.com/

Sevgili Pelinsu Altınay yani Lady Gore çekimlerinin tamamını görmek isteyenler ve diğer işlerine göz atmak isteyenler için Deviantart linki http://ladygore-kitten.deviantart.com/ budur. Ek olarak bu linkte de  http://www.sanatsokak.net/blog/2011/03/pelinsu-altinay-roportaj/ mini bir röportajını bulabilirsiniz.


Tüm tren biletlerimi alan, sayıkladığım pembe sigaraları bulup getiren, içim dışım tüp çikolata olsun diye eve kutularla yığan, nergislerle lilyumlarla neşemi arttıran ve dünyanın en güzel ayakkabılarını armağan eden sıkı dostum ana sponsorum Ali'ye, bana evini açan, gideceğim her yere mecbur olmadığı halde götüren, güzel filmler izleten Murat'a, sıcacık arkadaşlığıyla beni mutlu kılan ve misafir eden canım ciğerim Ezel'e, yine günlerce evinde ağırlayan ve enfes karelere imza atmamızı sağlayan Pelinsu'ya, o soğukta Ankara göreyim diye uğraşan, evinde misafir eden, yemekler yapan, geçmişi anımsatan sevgili Didem ve Sinem'e, Kürk Mantolu Madonna için İ.'ye ve Aşk Özgürlük ve Tekbaşınalık için Ahmet'e çok teşekkür ederim.


Öperim.


Bitti.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

This is very interesting, You're a very skilled blogger. I've joined your feed and look forward to seeking more of your magnificent post. Also, I've shared your website in my social networks!

Adsız dedi ki...

ayaklar da ne mükemmel böyle!

Adsız dedi ki...

Hello there, You've done an excellent job. I will definitely digg it and personally suggest to my friends. I'm confident they
will be benefited from this website.
Also visit my web site ... posicionamiento web sevilla

Unknown dedi ki...

Bu pink elephant bana acıl lazım nasıl bulabılırım yardım edermısın. plntmko@gmail.com dan ulaşırsanız cok mutlu olurum