31 Ocak 2012 Salı

Düş





Otobüs bekliyorum yağmurun altında. Damlalar hırçın. Çatlak dudaklarımı acıtıyor rüzgâr. Crossfade çalıyor. Cold. Sırtımı arkamdaki direğe yaslıyorum. Gözlerim kapalı. Rüzgâr, soğuk, damlalar… Gözlerimi açıyorum. Bir otobüs, önümde açılan kapılar…
En arkaya oturuyorum. Cam kenarı. Tüm yolcular kadın. Kızıl, kahve, sarı, mavi saçlı. Benimse şapkam var. Saçlarım görünmüyor. Saçlarımın rengini bilmiyor kadınlar. Uaral, La Vaga Esperanza De Ser. Güzel müzik. Başımı cama yaslayıp gözlerimi kapatıyorum. Takip etmem gereken bir durak yok. Otobüsün nereye gittiğini bilmiyorum.
Mavi gözlü bir adam görüyorum karşımda. Saçlarımı seviyor. Saçlarımı gösterecek kadar güveniyorum tanımadığım adama. Garip. Parmakları saçlarımı, gözleri gözlerimi okşuyor. Sonra dudaklarıma kayıyor parmakları. Mavi gözlerinden yaşlar damlıyor. “Ne oldu?” diyorum. “Neden ağlıyorsun?” “Dudakların canımı acıtıyor.” diyor. “Kapalıyken bile.” Bir rüzgâr esiyor. Gözlerimi kapatıyor saçlarım. Rüzgâr dindiğinde açıyorum gözlerimi. Mavi gözlü adam yok artık. Yalnızım.
Uyanıyorum. Beş şarkıdır uyuyormuşum. Yağmur dinmemiş hala. Ama kadınlar gitmiş. Otobüs boş. En önde şoför. En arkada ben. Dream Theater gelmiş bir de. Space-Dye Vest diyor. İçimden eşlik ediyorum çığlık çığlığa. “Love is an act of blood, and I’m bleeding…” Çıkartıyorum kulaklıkları. Yerimden kalkıp şoförün yanına geçiyorum. “Sigara içebilir miyim?” Adam beni duymuyor. Kulağında kulaklıklar, bir şeyler mırıldanıyor. “Love is an act of blood, and I’m bleeding…” Tanıyorum bu şarkıyı. Tanıyorum bu sesi. Kulaklıkları çıkartıyor. Dudaklarının arasına bir sigara sıkıştırıyor. Bana uzatıyor sonra paketi mavi gözlü bu adam. “İster misin?”
Önce kendi sigarasını, sonra benimkini yakıyor. Gözleri yolda.
“Ne zaman düşümde siyah saçları olan bir kız görsem, yanaklarım ıslak uyanırım. Parmaklarım kıpkırmızıdır uyandığımda. Acır.”
Anlamıyorum. Benim şarkım, benim rüyam. Ürperiyorum…
“Nereye gidiyoruz?”
“Korkuyor musun?”
“Korkmam ben! Sadece merak.”
“Ama dizlerin titriyor.”
Gülümsüyor. Mavi gözleri cam gibi. Sömürüyor dudaklarım sigarayı. Susmaya karar veriyorum.
Bir deniz ve üç şehir geçiyoruz sigaram bitene kadar. Duruyor sonra otobüs, şimdiye kadar gördüğüm en yabancı sokakta.
“En çok yıldızları severim bu evrende var olan şeyler arasında. En çok denizkızlarına acırım. Biraz gecikse sonbahar, endişelenir, üç adak adarım Zeus’a. En sevdiğim kart Maça Kızı’dır ve tüm kalbimle inanırım sonsuzluğa.”
Gözlerine bakıyorum. Doğruyu söylüyor. Yalan kokusu yok hiçbir hücresinde.
“Bense dolunaya aşığım. Ona bu denli yakın olabildikleri içinse yıldızları kıskanırım.”
Yüzümü avuçlarının arasına alıyor. Eğilip yakından bakıyor gözlerime.
“Kendinden kıskanıyorsun aşkını. Evrendeki tüm yıldızlar gözlerinde saklı… Kalbin fazla büyük senin. Ama kendinden başkasında yok anahtarı.”
“Korkuyorum ben.”
“Neden?”
“Senden, bu olup bitenlerden, cümlelerinden.”
“Benden değil, kendinden korkuyorsun sen. İçinde sakladığın sayısız çelişen kişiliğinden. Beş dakika önce asla hiçbir şeyden korkmadığını söylüyordun asice, en hırçın maskenle. Şimdi en beyazını taktın, korktuğunu söylerken dudakların titriyor. Rollerin birbirinin önünü kesiyor. Kaos sensin. Savaş sensin. Karmaşa sensin. Ben ise hiç duymadığın bir şarkının son mısrasıyım sadece…”
Kalp atışlarım hızlanıyor. Aşık oluyorum sanki. Olsun. Üç gece var daha dolunaya. Gözlerine gökyüzünün tüm mavisini sığdırmış bu adam. Adını bile bilmiyorum. Adını bilmediğim bir adama aşık olabilirim.
“Küçük bir kız çocuğuyken yağmurları severdim.”
“Peki ya şimdi?”
“Şimdi daha çok seviyorum…”
Gülümsüyor. Saçlarımı sevmeye başlıyor. Elleri saçlarımı, gözleri gözlerimi okşuyor. Parmakları dudaklarıma kayıyor. Gözleri dolu dolu. Dudaklarımız birleşiyor kanın en dürüst tadında. Ağlıyor mavi gözlü adam. “Dudakların canımı acıtıyor…”
Kapıyı açıp gidiyor sonra. Adım adım ilerliyor geceye. En tepede duruyor. Parlıyor siyah zeminde. Dolunay oluyor. Dolunayım oluyor gökyüzümde.
Kapıyı açıp iniyorum. Gözyaşlarım yağmura eşlik ediyor. Gece, dolunay, damlalar. Yağmur ilk defa bu kadar kırmızı yağıyor…
Anita
23.12.2007

3 yorum:

Unknown dedi ki...

roman okur gibi sonu merak :))

Gülçin Çömen dedi ki...

Naptın sen be kadın!! :(

Anita Taylor dedi ki...

Dört beş sene olmuş bu öyküyü karalayalı.. Zaman ne hızlı akıyor.

Yorumlar için çok teşekkür ederim. Yorum aldıkça insanın daha çok yazası geliyor... ^^