18 Ocak 2012 Çarşamba

Yama





Elleri ellerime ilk değdiğinde hava soğuktu. Bahara az kalmıştı ama yaza çok vardı. Havayı gören kış derdi ve içimi gören yaz.


Ben de yazdım.

Oturdum ve gözlerini anlattım kağıtlara önce. Defterlerime gülüşünü yazdım. O uyurken yüzünü izledim çokça. Kirpiklerinden masmavi şiirler topladım. Bir akşam vakti sarıldığında sımsıkı, sandım bütün dünya bizim. Geri kalan hiçbir şeyi umursamadım. Gözlerini kıskanıyordu deniz, saçları güneşin aynası. Öptüm parmaklarını, öptüm omzularını, öptüm alt dudağını, öptüm…

Dünya bizim için dönen bir atlıkarıncaydı, gördüm.


Tek eksiğimiz portakal renginde bir evdi sanki, sonsuzluğun bir kıyısında. Tek eksiğimiz bize ait bir dünya ve biz eksiklikleri umursamayacak kadar hür, umursamayacak kadar aşık. Ki aşkı huzurun anahtarı sandığım günlermiş, ne yazık. Yine de inanmıştım, zaman akar hayat yolunu bulur. Atlıkarınca döndükçe biz güleriz ve o her güldüğünde biraz daha papatya. Biraz daha günışığı.


Yanılmak hiç bu kadar iz bırakmamıştı. 


Ayrılık aşkın kaçıncı hali, umrumda değil. Öldürmeyen acının güçendirmesi, nereden baksan ruhsal sağlık mastürbasyonu. Bir şehir ömrü boyunca kaç kar görür bilmiyorum. Bir kedi kuyruğunun peşine kaç kez düşer, bir kadının makyajı kaç kez akar, bir ömüre kaç tane ayrılık sığar… Tek bildiğim, aşk bir insan ömrüne olsa olsa bir defa uğrar. Ve karşılığı yoksa bir zaman sonra, ruh kendini yalanlarla yamar.


Ben iyiyim. Ben iyiyim. Ben iyiyim. Ben iyiyim. Ben iyiyim.


İşte hepsi bu kadar.



Anita Taylor
 17 02 2012


Hiç yorum yok: