12 Ocak 2012 Perşembe

Bir Kedi & Bir Kadın




Merhaba Toprak.


Bugün günlerden Pazar. Ve ben kanatlarını sonsuza açan mavi bir muhabbet kuşundan bile daha mutluyum.


Güne odamı dolduran güneşin şarkısıyla başladım. Yatakta uzun uzun gerinip, anın tadını çıkardım. Jacob gözlerimi açtığım gibi fırladı yine yatağa. Dakikalarca tüylerini okşayıp, onunla oynadım. Bir zamanlar bu evde sen yokken de mutlu olabileceğimi söyleseler inanmazdım. Oysa şimdi anlıyorum ki, bu evi ev yapan sen değildin. Hem bence insanın evini, yatağını, gününü bir kediyle paylaşması çok özel bir şey. Her mırıltısının ayrı bir cümle olduğunu düşünüyorum bazen ve keşke aynı dili konuşabilseydik diyorum. Her şeyi hissediyor. İçime dolup taşan huzuru, mutluluğu, coşkuyu. Yokluğun ikimize de iyi geldi.


Yataktan kalktıktan sonra ilk işim kendime güzel bir kahvaltı hazırlamak oldu. Her pazar sabahı bayılarak yediğin kreplerim var ya hani, hani annen gibi güzel pişirdiğimi söylediğin, işte kendime o enfes kreplerden hazırladım. Portakal suyu, çilek reçeli, yeşil zeytin... Mutfak masası bir defter olsaydı eğer ve tüm bunlar birer harf, bir mutluluk şiiri yazdığımı iddia edebilirdim bu sabah. Jacob da kendi adına çok memnun görünüyordu konserve mamasını mırıl mırıl yutarken. Şair haklıydı, kahvaltının kesinlikle mutlulukla bir alakası vardı. Ve sen yokken, biz mutluyduk. Oldukça.


Kahvaltıdan sonra kendimi duşa attım. Suya aşığım. Sadece tenim değil, ruhum da arınıyor suya her temas ettiğimde. Saçlarım seviyor suyu, ellerim, ayak parmaklarım... O yüzden her gün, dakikalarca suyun altındayım. Mandalina kokan bir şampuan, güzel bir müzik, sıcak su... Bugün yine kendimi bu üçlüye adadığım dakikalarda, hiçbir şey aramadım. Duştan çıktığımda, havluma sarılıp dikildim aynanın karşısına. Aynada güzel bir kadın vardı. Mutlu, güçlü, zarif bir kadın. Sanırım kişinin kendini sevmesi, güzelliği beraberinde getiriyor. Ki gördüğüm güzellik, bunun kanıtıydı. Gülümsememin yüzümün yarısını kaplamasına izin verdim ve aynadaki kadına göz kırpıp banyodan çıktım. Sen yokken bile, yalnızlıktan çok uzaktaydım.


Duştan sonra bir kase dolusu çilek alıp kendimi salondaki çekyata attım. Haberin yok daha senin tabii, senden sonra sigarayı bıraktım. Ayırdım yolumu alkolle. Bolca meyve ve yeşil çay var onların yerine. Bolca gülümseme sebebi. Her neyse. Arka arkaya üç komedi filmi izledim Jacob ile birlikte. Sen olsaydın bunu boşa harcanmış zaman olarak tanımlar ve burun kıvırırdın değil mi? Senin o küçük dünyanda kahkahalara ve eğlenceye zaman yok çünkü. Senin için kemik çerçeveli gözlüklerinin ardından baktığın bu dünya sadece derin cümleler ve sonunda ne olduğunu anlamadığın halde takdir ettiğin sanatsal filmlerden ibaret. O yüzden ne kadar eğlendiğimi tahmin etmenin bir yolu yok. Bir dünya kahkaha attım. Gülmekten ağrılar girdi karnıma ve tüm bu eğlencede hiç mantık aramadım. Sonra kapı çaldı, bizim kızlar geldi. Salona yayılıp muhabbet ettik saatlerce, yemek yedik, fal baktık, dedikodu yaptık. O kadar güzel geçti ki zaman, güneş ne zaman battı anlamadık.


Misafirlerim gitti az önce. Jacob sehpanın altında uyuyor. Balık şeklinde kurabiyelerim ve bir bardak sütüm var yanımda. Bir de sana yazdığım bu satırlar. Biraz özensiz bir mektup oldu, zira çok fazla vaktim yok buna harcayacak. Biraz kitap okuyacağım, saçlarımı tarayacağım ve kendimi uykunun kollarına bırakacağım. Bilirsin, sağlıklı insanın en büyük alışkanlığı düzenli uyumaktır. Hem yarın yapacak çok işim var. Dışarı çıkacağım, arkadaşlarımla buluşup deniz kenarında turlayacağım. Sonra bana aşık bir adamla yemek yiyeceğim ve pakedini postalamayı büyük ihtimalle unutacağım. Senin beni ve tüm yaşanmışlığımızı kolayca unuttuğun gibi. O yüzden artık yazmayı bırakmalıyım. Okunacak çok şiir, görülecek çok rüya var. Ve inanır mısın, hiç kabus görmüyorum bu aralar.


Not: Bende kalan eşyalarının hepsini doldurdum kutuya, benden istediğin gibi. Kuru kuru yollamak istemediğim için bu mektubu yazdım. Ekte bir fotoğrafım var. Çok eğlendiğim bir akşam, haberim olmadan çekmiş arkadaşlar. Güzel yüzümü özlediğini tahmin ediyorum ve onu da mektubumun yanına iliştiriyorum. 


Not 2: Beyaz tişörtünün üzerine Jacob vişne suyu döktü ve leke çıkmadığından onu atmak durumunda kaldım. Pakette bulamayınca şaşırma.


                                                                                                                 Bahar





                                                  

......................................................................................................................................................









Merhaba Toprak.


Seninle çok fazla paylaşımımız olmadı, biliyorum. Ki zaten daha eve geldiğin ilk gün bir köpek insanı olduğunu hissetmiştim. Diyaloğumuz mamamı senin verdiğin günler bacaklarına sürtünmemden ve yerime oturduğunda attığım birkaç patiden öteye gidemedi beraber yaşadığımız aylar boyunca. O yüzden sana bir mektup yazıyor olmam şaşırtıcı gelebilir. Ama bunu yapmak zorundayım.


Bugün Bahar yine bir ölü gibi uyudu. Havanın kararmaya başlamasıyla isyan edip üzerine atladım. Patilerim suratında dans ederken tek gözünü açıp gözlerime dikti. Bunu iyiye işaret sayarak boynuna sürtünmeye başladım başımı ve tek eliyle beni uzaklaştırıp kafasını yastığa gömmesi bir oldu. Tüm mırıltılarıma rağmen dakiklarca yataktan çıkmayı reddetti ve ben pes etmek üzereyken yorganı üzerinden fırlatıp kalktı. 


Mutfağa gittiğini ve yemek yiyeceğimizi umarak peşinden gittim. Ancak kendine bir kahve yapıp kahvaltı niyetine bir dal sigara yaktığı an umutlarım yine suya düştü. Varlığımı ve açlığımı fark etmesi için dakikalarca mama kabımın yanında miyavlamam gerekti, bunun ne kadar sıkıcı olduğunu tahmin bile edemezsin. Neyse ki bir yerden sonra sigarasını söndürüp mamamı vererek beni bu çileden kurtardı. Kendisine de bu iyiliği yapmasını isterdim, ancak sen gittiğinden beri kahve, sigara, alkol ve midesi acımaya başladığında ağzına tıkıştırdığı krakerleden başka bir şeyle muhattap olduğunu görmedim.


Karnımı doyurduktan sonra salona geçtim. Tek kişilik koltukta enteresan bir duruş sergiliyordu anlamsızca. Sırtını koyması gereken yere bacaklarını uzatmıştı ve başı koltuktan aşağı sarkıyordu. Yaklaşık iki saat boyunca o koltuğun üzerinde pozisyon değiştirerek boş boş durdu. Arada iç çekip tırnaklarını kemiriyor, zaman zaman da hüzünlü bir şarkı seslendiriyordu. Birkaç kez onu eğlendirmek adına saçma hareketler yaptım ama umrunda olmadı. Kendisini bile umursamadığı için bir süredir, kişisel almadım. Son altı gündür banyoya girmedi. Bir zamanlar mandalina kokan saçları şu an kültablası gibi kokuyor ve bunun farkında olduğunu bile düşünmüyorum.


Hiç değilse biraz dışarı çıksa ya da arkadaşlarıyla zaman geçirse, daha iyi olabilirdi. Ama sen gittikten sonra yanında olmaya çalışan kızlar tüm o sinir krizleri ve ağlama nöbetlerinden sonra pek uğramamaya başladılar. Bütün günü ağlayarak, sigara içerek, anlamsız ve ifadesizce koltuktan sarkarak ve korkunç şarkılar dinleyerek geçiriyor. Sabahın ilk ışıklarına kadar bu rutin devam ediyor ve kumumu en son ne zaman değiştirdiğini hatırlamıyorum bile.


Bu gün, önceki günlerden farklı olarak tek yaptığı şey kocaman bir kutuya eşyalarını yerleştirmek oldu. Her kıyafetini tek tek koklayıp, her kitabına sarılarak ağladı. Eşyalar bittikten sonraysa sana bir mektup yazmaya başladı. İstediği sonuca ulaşana kadar elliden fazla kağıttan top yaptığını ve hiç değilse onlarla oynarken biraz eğlendiğimi söyleyebilirim. Ardından sekiz kez kıyafet değiştirdi ve yaklaşık yarım saat boyunca süslenip başka tarafa bakarak kahkaha attığı onlarca fotoğraf çekti. Delirdiğinden korkmaya başlamışken sonunda bir tanesinden hoşnut kaldı ve bu korkunç sahne de sonlandı.


Toprak, bu sahibesinin akıbetinden korkan bir kedinin acılı yalvarışıdır. Lütfen geri dön. Bu çileye daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum ve onun için, dahası kendim için korkuyorum. Eğer dönersen bir daha sana hiç pati atmayacağıma ve yerime oturmana dahi izin vereceğime emin olabilirsin. Lütfen, kendin için değilse bile, benim için dön.


Not: Bu mektubu kutunun içine yerleştireceğim. Bahar fark etmeden bitirebilmek için çok hızlı yazmam gerekti, el yazım için kusura bakma. Bu arada ekte bir fotoğrafım var. Belki kararını gözden geçirmeni sağlar.


Not 2: Beyaz tişörtüne vişne suyu dökmedim. Tişörtü yastığına kılıf niyetine geçirdi ve hep o yastıkta yatıyor. 


                                                                                                                 Jacob

4 yorum:

Zeugma dedi ki...

Yaşanmış mı yoksa kurgu mu henüz bilemesem de, yumuşacacık, huzur dolu, insanı dinlendiren ne güzel satırlar bunlar...
Hitap edilen kişi çok şanslı bir kere. Okudu mu ki bunları? El yazısından bahsedildiğine göre e-mail de değil..
Kendiyle oldukça barışık bir kere ve tıpkı adı gibi insanda pozitivizm uyandırıyor bu güzel genç kız....

Sevgilerimle...

Anita Taylor dedi ki...

Tamamen kurgu. Ancak elbet yaşantıların eseri öğrenilen duygulara dayanıyor. Acıdan çıldırırken "Ben iyiyim"cilik oynamak gibi. Teşekkür ederim. :)

Unknown dedi ki...

Çok kitap okuyan biri olarak söylüyorum tarzın, anlatımın akıcı çok güzel :))

Anita Taylor dedi ki...

Teşekkür ederim.. :)