17 Nisan 2013 Çarşamba

white room




Yanından tren geçen evlere taşınıyorum.

Sümbüllerin arasından yürüyerek rıhtıma iniyorum sabah soğuğunda. Yeni geçici işime gidiyorum. Sahip olduğum her şey geçici. Sabit olduğum tek şey yalnızlık. Yalnızlığı enfes oyunlarla kandırıyorum. Ne bulursam içiyorum arka arkaya. Sabahlara kadar dans ediyorum yanımda güzel kadınlarla. Yorulduğumu hissetmeyecek kadar çok dans ediyorum örneğin, her şarkıya eşlik ediyorum, bütün adamları kovuyorum yanımdan, bütün şişeleri kafaya dikiyorum ve her şeye gülüyorum, zira tüm bu olup bitenler inanılmaz derecede komik. Giydiğim tüm çoraplar eve dönmeden kaçıyor, rujumu tazelemeyi unutuyorum daima. Yanına koşup bir sigara yakıyorum her gece, iki dans arasında. Yanına koşmayı hiç unutmuyorum çünkü sen hep oradasın. Sen hep o kapının önünde, küçücük ellerinle, bana bakıyor ve çok önceleri unutmuş olduğum bir duyguyu öpüyorsun. Kimse görmüyor ama ben biliyorum. Ben seni içimdeki minicik, tertemiz bir odaya alıyorum. Seni büyüttüğümü hayal ediyorum ya da seninle küçüldüğümü. Ben o sokakta sana sakızlar, sigaralar ve kahkahalar uzatırken evimin yanından trenler geçiyor. O trenleri dolduran insanlar, benim ne hissettiğimi bilmiyorlar. Sen yanıma gelen adamlara bakıyorsun. Yanıma gelen adamlar bitmiyor ama geceler öyle değil. Gecelerin sonları var. Bazen bir takside eve doğru ilerlediğim, bazen benim üç katım boyundaki heriflerin ağzını kırmaya kalkışıp beceremediğim, bazen eve nasıl geldiğimi hatırlamadığım sonlar, senin asla yanımda olmadığın. Olsaydın ellerini tutar, sızardım küçük omzunda. Olsaydın en erken ben uyanır, şarkılarla şükrederdim Tanrı'ya. Ama sen yoksun. Ama sen varolduğunu söylediğin halde hiç benim ellerimi tutmuyorsun. Sana ayırdığım o odanın içine kusuyorsun içindeki tüm nefreti, o küçücük beyninle, o kısacık hayatının sana öğrettiği tüm o saçma fikirlerle. Senden önce de çok sayıda insanın açtığı yaraları bininci kez kanatıyorsun. Seni istemediğimi söylüyor ve o an oracıkta ölmemizi diliyorum. Benim dileklerim hiç kabul olmuyor, canımın parçası bir kadın göz yaşlarımı siliyor o sikik barın sikik tuvaletinde. Nefes almayı öğretiyor bana sabırla, ben hıçkıra hıçkıra seni ağlarken. "Biz çok güçlüyüz!" diyor bana defalarca. Su içiriyor güzel elleriyle, akan makyajımı siliyor yanaklarımdan, birer Brain Damage patlatıyor ve kendimize sığınacak bir başka sikik bar buluyoruz hemen o sokakta. Konuşuyoruz. Konuştukça sinirleniyoruz. Tiksiniyoruz hepsinden. İncitiliyor ve bu yüzden çok öfkeleniyoruz. Küfürler ediyor, göz yaşları döküyor ve sonra, bize kendimizi hatırlattıkları için seviniyoruz. Şişeleri tokuşturuyoruz gülerek. Yolumuzdan asla ayrılmayacağımızı çok iyi biliyoruz. Yalnızız ve doğrularımızla çok güzeliz çünkü biz. Her şey gelip geçiyor, biz evimize dönüp soğuk yatağımızda derin bir uykuya dalıyoruz.

Biz uyurken, yanımızdan trenler geçiyor.

Duymuyoruz.


anita
16 nisan 2013

Hiç yorum yok: