4 Mart 2013 Pazartesi

Rüzgâr, Empati ve Eşitlik Üzerine...




Benim güzel ülkemin güzel insanları, sanatı, siyaseti, kültürel konuları her zamanki gibi tozlu raflarda bıraktı ve ağzının ve beyninin sabiti olan futbolun yanına son günlerde yeni bir sakız ekledi: Rüzgar Erkoçlar. Bu konunun enteresan tepkiler alacağından bir şüphem yoktu ilk duyduğum andan itibaren ama halkın bunu tadı kaçana kadar çiğneyeceğini, şişirip şişirip patlatacağını ve yine de bıkmayacağını kestirememiştim. Benim hatam.

Bu yazıda transgender, transseksüel, travesti, şu bu ne demektir sorularına yanıt vermek gibi bir amacım yok. Yüzlerce harika kaynak var, bilmeyen ve öğrenmek isteyenleri başarıyla aydınlatacak. Ben bu yazıyı, cinsel yönelimler üzerine tanımlar yapmaktan ziyade, insanoğlu ve vicdan başlığı altında kalan kısmı konusunda içimde birikenleri dökmek adına kaleme alıyorum.

Aktif bir Twitter kullanıcısı olduğumu söyleyebilirim ve yukarıdaki görsel, birkaç saniyede ortaya koyduğum basit bir kolaj. Gönderilerin sahibi, Twitter üzerinden güya günlük haber ve olayları anında ileterek takibinizi kolaylaştırmak amaçlı bir profil. Son birkaç günde, kısa aralıklarla paylaştığı gönderilere bakınca ise, midenizin bulanmaması mümkün değil. Öncelikle birçok zorlukla mücadele edip kendine yeni bir beden ve yeni bir isim veren Rüzgar Erkoçlar'dan inatla "Nil" adıyla söz etmek, saman altından saygısızlığın, ciddiye almamanın en büyük göstergelerinden biri. Yine de keşke bununla kalsa. "Madem halk bu konuyu sevdi, neden sömürmeyelim ki?" demişler adeta ve konunun bir insan olduğunu tamamen unutmuşlar. Rüzgar Erkoçlar ve ailesi bunların çoğunun asılsız olduğunu zaten duyurdu ancak bir de aksini düşünün. Gerçek olduğunu ve bunun bir haber konusu edilebildiğini. "Sevgilisi ile saklanıyor! Babasının psikolojisi bozuldu! Bilmemkim bu konuda ne diyor? İşte günün Nil haberi!" Hele ki biz, insanların cinsel yönelimleri yüzünden cinayete kurban gidebildikleri bir ülkede yaşarken! Midem bulanıyor. Midem bulanıyor insanların bu kadar ucuzlaşabildiğini gördükçe. Ve bu ucuzluğun yuhalanmak yerine "A-aa neymiş acaba, ehe ehe" nidalarıyla  kucaklandığına tanık oldukça.




Sizler sirke gelmiş çocuk edasıyla gözünüzden ışıklar, ağzınızdan tükürükler saçarak nasıl eğleneceğinizi şaşırırken, bu insanlara nasıl zarar verdiğiniz hakkında hiçbir fikriniz yok değil mi? Üzerlerinden yaptığınız her lüzumsuz haberde, her espride psikolojik olarak verdiğiniz zararın boyutlarını düşünebiliyor musunuz? Kaç tanesini delirttiğinizi ve delirtemediklerinizi de nasıl süründürdüğünüzü, nasıl öldürdüğünüzü biz biliyoruz ama. Bu ülkede trans kadınların fahişelikten başka hiçbir meslek dalında varlık göstermesine izin vermeyen sizler değil misiniz? Bu ülkede eşcinsel erkeklere etmediği hakaret kalmayan, hırpalamakta, dalga geçmekte hiçbir sakınca görmeyen siz değil misiniz, tüm iki yüzlülüğünüzle eşcinsel kadınları seksi olarak değerlendirirken. R. Ç.* cinayeti bu ülkede işlenmedi mi? Ahmet Yıldız* bu topraklarda töre cinayetine kurban gitmedi mi? Trans bireyler bu ülkede her zaman aşağılanmadı mı? Salya akıtarak lezbiyen pornosu izleyen göbekli adamların, tüm farklıları lanetleyebildiği bir ülkede yaşamıyor muyuz biz?




İnsanımız okumaya ve empati kurmaya çok üşeniyor, yalan değil. Birçok sorunun bundan kaynaklandığını söylersem de haksızlık etmiş sayılmam. Heteroseksüel bir erkeğe, kadınlarla beraber olursa yuhlanacağını, aşağılanacağını, belki öldürüleceğini, ömür boyu erkeklerle beraber olmasının beklendiğini söyleyip, ne hissettirdiğini sorduğumuzda cevap genellikle "Ya iyi de normal olan heteroluk sonuçta, kendimizi homoseksüel yerine koyup normalleri değiştirmenin ne anlamı var?" sorusunu ciddiyetle sorabiliyorlar. Normal kelimesinin altı çizili... "Bu bir tercih değil. Sen de gay olabilirdin?" dediğinizde, bir ihtimal empatinin ilk kıvılcımını atmak üzere, "Ben tedavi olurdum!" diyebilecek kadar cahil insanlar...




Ha bu ülkede güzel şeyler de oluyor elbette. Listag aileleri çok güzel bir projeye imza attı şimdi. Her biri kendi hikayesini paylaşıyor izleyiciyle, her biri BENİM ÇOCUĞUM* diyerek iki kere sarılıyor, toplumun ötekileştirdiği evladına, sevgiyle. Her sene Onur Haftası* dolu dolu kutlanıyor, Onur Yürüyüşü gökkuşağına boyuyor yeri göğü tüm LGBTT bireyler ve destekçileriyle. Ama sorulması gereken esas soru şu belki de, neden 'O' olmak gereksin ki O'nun hakları uğruna savaşmak için? Neden insanların cinsel yönelimlerini ucuz esprilere konu edip, magazin bültenlerine meze edip, penislerine ya da vajinalarına bu kadar kafa yoracağımıza, ölümlerine ses çıkarmayı tercih etmeyelim? Neden eşcinsel evlilikleri için bir imza da biz atmayalım misal? Neden yürüyüşlerde omuz omuza şarkılar söylemeyelim? Neden yaşama hakkımızın eşit olduğu gerçeğini dillendirmeyelim ve neden artık lgbtt bireylerin rahat bir nefes almaları için el ele bir savaşa girmeyelim? Neden farklı olanı ötekileştirmek yerine, farklılığıyla kucaklamayalım, hepimizin bir olduğu gerçeğini; eşitliğin farklılık gözetmemesi gerektiğini unutmadan?

Bırakalım da artık Rüzgar'lar rahat rahat kendi hayatlarını yaşasın. Ahmet'ler sevdikleri adamların ellerini tutarken utanmasınlar.  Kıvılcım'lar isterlerse öğretmen olsun, isterlerse doktor. Biz de biraz insan olalım mesela, kendimize biraz vicdan armağan edelim ve hiçbir şey gelmiyorsa da elimizden, hiç değilse gölge etmeyelim... Çok zor olacağını zannetmiyorum.



Anita Taylor
04.03.2013





....



*R.Ç. :  Roşat (R.Ç. 18), geçtiğimiz temmuzda babası, amcası ve kuzenleri tarafından öldürülen Diyarbakırlı bir eşcinsel.

*Ahmet Yıldız :  15 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul'un Üsküdar ilçesinde işlenen nefret cinayetinin kurbanı. Hikayesi, Zenne The Dancer filmine konu olmuştur. 

*Onur Haftası :  1969 yılında, Stonewall Inn adlı barda baskıya, şiddete dayanamayan eşcinseller ayaklanmış, kendileri üzerinde baskı kuran polisi bara hapsetmiş ve 4 gün boyunca sokaklarda çatışılmış, eylemler yapılmıştır. ABD tarihinde eşcinsellerin, cinsel azınlıklara zulmeden hükûmet tarafından desteklenen bir sisteme karşı ilk mücadeleleri olarak tanınır Stonewall Ayaklanması ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere tüm dünyadaki eşcinsel hakları hareketini başlatan olaydır. O gün bu gündür, dünyanın her yerinde onur haftası olarak kutlanır. Burada kastedilen onur, kişinin kendi oluşunun onurudur, kendi varoluşundan utanmayışının yansımasıdır. (alıntı...)

*Benim Çocuğum: Listag ailelerinin bu belgeseline destek için imzanızı esirgemezsiniz, değil mi?  O zaman şuraya..



Hiç yorum yok: