30 Ağustos Cuma
akşamı. Çalan telefon. Güzel haber. SST tekrar geliyor. Bu defa kaçırmayacağıma
söz veriyor ve 31 Ağustos Cumartesi akşamı birçok güzel insanla beraber sevgili
Yaşar Gündem’in oyunlaştırıp yönettiği Aşk Olsun Sana Çocuk’u izlemek üzere Beşiktaş
Abbasağa Parkında kurulan sahnenin önünde yerimi alıyorum. Çok geçmiyor,
kollarına girmiş iki polis memuruyla beraber oyuncuların arasından sahneye
doğru ilerliyor Gündem. Daha ağzından dökülen ilk cümlelerde anlıyorum ki dişe
dokunur bir şeyler izleyeceğiz: Atatürk
dersen onlardansın, Mustafa Kemal dersen komünist…
Sahnede bir beyaz
perde, perdede akan tarihler, 62, 63, 64, 71… Sonra Mart 71, Şarkışla. Yunus,
Deniz, jandarma… Yakın tarihimizin utanç veren süreçlerinden birinin kilit
noktası olan anlardan sadece biri.. Sonra bir ileri, bir geri. Mamak cezaevi, 6.
Filo protestoları, İş Bankası soygunu, Muzaffer Köklü, Deniz’in ağzından her
şeyin özeti: Biz faşistlere benzemiyoruz,
öyle adam öldüremiyoruz biz….
Balyoz Harekatı,
İrfan’ın işkenceleri, Deniz’den çığlık çığlığa bir çıkış: “Tarih çarkı devrimcilerden yana dönmektedir!” Aklımda bir soru; öyle mi oldu acaba? Ve Hüseyin İnan’ın yakalanışı. Sonra ailesi
haberi alırken cız eden yüreklerimiz. “O
sizin iyiliğiniz için öldü…”
***
Ve on dakika ara.
Sahnenin yanındaki minik tezgahtan birer kahve alıyoruz Yaşar Gündem’le, birer
sigara yakıp kısa bir muhabbete koyuluyoruz. Derken parkın küçük bisikletlileri
doluşuyor Gündem’in yanına. Bir sürü soru dökülüyor küçük ağızlarından art
arda: “Yaa nasıl da küfür ediyor o
adamlar öyle? Ne biçim de dövüyorsunuz o abileri, öyle de vurulmaz ki?!”
Çocukların ardından gülümsüyoruz burukça. Hep mi doğru soruları sorar çocuklar?
Sanırım öyle.
***
İkinci perde. Mahkeme.
Savunmalar. Hüküm okunuyor, perdeden izliyoruz o anları. Ve oyun boyunca
sahnelenen en sağlam diyaloglardan biri:
“Cezada amaç suçlunun acı çekmesidir. Ölüm cezasında bu olgu yoktur. Acı çekme olayı suçlunun yakınlarına bırakılmaktadır. Böylece suçun kişiselliği yok olmaktadır… Cezada amaç adaletin yerine getirilmesi, suç ve ceza arasında dengenin kurulmasıdır. Ölüm cezasında bu olgu yoktur. İşlenen suç ne denli ağır olursa olsun karşılığında bir hayatın alınması adaletle bağdaşmaz… Cezada amaç korkutmaksa, ölüm cezasında bu unsur da ortadan kalkar… Cezada amaç uslandırmaksa, ölüm cezasında bu unsur da yoktur. Üstelik, hata yapıldığı sonradan anlaşılırsa yerine getirilen ölüm cezasının telafisi mümkün olmayacaktır…”
“Cezada amaç suçlunun acı çekmesidir. Ölüm cezasında bu olgu yoktur. Acı çekme olayı suçlunun yakınlarına bırakılmaktadır. Böylece suçun kişiselliği yok olmaktadır… Cezada amaç adaletin yerine getirilmesi, suç ve ceza arasında dengenin kurulmasıdır. Ölüm cezasında bu olgu yoktur. İşlenen suç ne denli ağır olursa olsun karşılığında bir hayatın alınması adaletle bağdaşmaz… Cezada amaç korkutmaksa, ölüm cezasında bu unsur da ortadan kalkar… Cezada amaç uslandırmaksa, ölüm cezasında bu unsur da yoktur. Üstelik, hata yapıldığı sonradan anlaşılırsa yerine getirilen ölüm cezasının telafisi mümkün olmayacaktır…”
Buna rağmen kırıyor
kalemi hakim. 24 Nisan 72’de oylanıyor karar. 48 hayıra karşılık, 273 evet oyu
geliyor. “Üçe üç.” diyorlar adeta.
Yolun sonu belli artık. Ve Samsun Sanat Tiyatrosu ekibi bizi son günlerine
götürüyor üç fidanın. Deniz’in babasına mektubunu dinliyoruz. “Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz
kalmış değildir…” Sonra sıra Yusuf’a geliyor. “Babacım, cezaevindeki arkadaşları arada yoklarsan sevinirim, her biri
oğlun sayılır…” Sonra ise Hüseyin. “ Sonra bir bir soluyor güller. “Şekibe ablaya selam söylersin…”, ölüme
giden bir çift dudağın son sözü. Ölüm böyle bir gerçeklik işte. Bir odadan
çıkar gibi…
Küçük bir kız çocuğunun sahnede Gündem’e sorduğu “Sol ne demek?” sorusuyla bitiyor oyun. Ve cevabı çok iyi anlıyor o
kız çocuğu. “Sol demek, düş kurmak demek…”
***
Abbasağa’ya ceplerimde hiçbir beklenti taşımadan gittim. Ancak oyun
bittiğinde, ayakta alkışlıyordum hayranlıkla tüm ekibi… Konu zaten son derece güzel
fakat işlenişi de son derece dinamik, son derece etkileyiciydi. İlk perdede
olayları takip etmekte biraz zorlansam da, gözlerim ıslak ıslak izlesem de
ikinci perdeyi, son derece beğendiğimi söylemek durumundayım. Oyunculuklara
zaten söylenecek laf yok. Ki işin görsel boyutu da çok başarılı düzenlenmiş.
Dekorun, parmaklıkların kullanımı, ışıklar.. Gerçekten alkışın avuçlarımızda
bıraktığı acıyı sonuna kadar hakeden bir oyundu Aşk Olsun Sana Çocuk. çArşı’nın
davetiyle, biz 160. sahnelenişi izleme şansına eriştik. Darısı henüz izleme
fırsatı bulamayan tiyatroseverlerin başına…
Anita Taylor
08.09.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder