26 Aralık 2014 Cuma

1119





Armut yiyor ve kim olduğuna dair hiçbir fikrim olmayan birini özlüyordum. Allah başka dert vermemiş gibi. Arka koltukta unutulmuş gibi. Göreçki'nin de dediği hani; iyi demlenmemiş bir çay gibi kalmışcasına. Çünkü ne istemediğimi biliyordum. Çünkü bu boşluğu tanıyordum. Sabahtan beri suratıma sabitlenmiş makyajım ve üzerimde bana beş beden büyük bir tişörtle, yanımda oturmuş armudumun yarısını katır kutur kemiren Sandy ile, Emel'in yanına kaçsam da bi' rakı içsek keşkelerle, 
Ekin olsaydı makarna yerdik ve her şey anlam kazanırdılarla, annem yokken çok yalnızımlarla, ama ben her ağaca bir dilek diliyordumlarla, bir takım madamların verdiği her şey güzel olacak hissiyle, kurabiye kokan parfümlerle ve bana bunu ben yaptımlarla, ellerim ne kadar küçük oysalarla, mavi bir masaya oturup birbirimize en sevdiğimiz şiirden bahsedelimlerle, masada yeşil erikler olsunlarla ama yemyeşil, biz o şehri hiç bilmiyormuşuzlarla, biz o şehirde temmuzları ve denizleri kutluyormuşuzlarla, bütün bunlar uykusuzluğun ve Yeni Türkü'nün halt yemesi itirazıyla, şimdi bunları bir kenara bırakalım ve boşluğa sarılalım çünkü yapacak daha iyi bir işimiz yok. Ve bütün güllerden derin, ama bunu boş verelim.

anita

Hiç yorum yok: