23 Mayıs 2017 Salı

23517-e



telefonun ucunda hep aynı ses. merhaba. nasılsın. neden böyle oluyor. en yakın arkadaşlar bunun içindir çünkü. en yakın arkadaşlarla ilgili en sevdiğim şey bu. ikincisi ise bedava oluşları. ona nasıl seslendiğimin bi' önemi yok. bazen adıyla, bazen soyadıyla, bazen hiçbir anlamı olmayan kelimelerle başlıyorum konuşmaya ve o her defasında sesimi duyduğu için kıkırdıyor. bir müddet anlamsızca gülüyoruz. sonra soruyoruz, neden hep böyle oluyor?

en yakın arkadaşım boş zamanlarında soya ekip domates topluyor. ben boş zamanlarında oje sürüp kiraz yiyorum. o eskiyen her şeyi seviyor. ben hep yeni şeyler arıyorum. o kendine etekler dikiyor, ben etamine geyikler işliyorum. birbirimize hiç benzemiyor ve en çok birbirimizi seviyoruz. hep sonradan geliyor aklımız başımıza. her başımız ağrıdığında birbirimize koşuyoruz. diyorum, bıktım. ya herkeste bir sorun var, ya ben sorunun ta kendisiyim. saate bakıyoruz, her şeye geç kalmışız. hayata çok erken başlamışken, hangi yol ayrımında saptık rotadan bilmiyoruz mesela ama zaten biz yollardan hiç anlamıyoruz. diyorum bu kadar zor olmamalı. diyor bu kadar yorulmamalıydık. birikmiş her şeyi diziyoruz önümüze ceplerimizden çıkarıp. sanki geri koymayacakmışız gibi, sanki arkamızı dönüp gidebilecekmişiz gibi, sanki birikenleri unutmak kolaymış gibi, diziyoruz hepsini önümüze ve sayıyoruz bir bir pişmanlıkları. o sırada bir köpek geçiyor yoldan. o sırada bir sigara yakıyoruz. sonra soruyoruz, peki ya şimdi ne yapacağız?

ben ona adamlar anlatıyorum. o bana adamlar anlatıyor. her biri, nereden tutsan elde kalıyor. tanıştığımızda yarı yaşımızdaydık. ne ara yaşlandık diyorum. ne ara vazgeçtik? her satır başı varoluşumuzu sorguluyoruz mesela. kendini gerçekleştiremeyen kadınlar olmayı biz mi seçtik, merak ediyorum bazen. diyorum ben aşık olmak istiyorum. diyorum ben herkesin kötü olduğuna inanmak istemiyorum. diyorum daha torunlarımız üst katta uyurken biz balkonda buruşuk ellerimizle okeye dönecektik. diyorum içimde bütün dünyayı yesem dinmeyecek bir açlık var. diyorum yağmurda çıplak ayak koşmuştuk, hatırlıyor musun? diyorum beni nerelerden toplamıştın. diyorum son paramızla dondurma yiyip günlerce aç kalmıştık hani. diyorum teyzenin camına tükürüp o sinirle çıkmaz sokağa daldığımız gün bize deniz gezmişle hayali anılarını anlatan eskici amcaları anımsıyor musun? diyorum olsan da naneli yoğurtlu makarnalarla beslensek haftalar boyu, uyusak, uyansak, zombi filmleri izlesek, ben ağlasam, sen beni uyandırıp bisküvi uzatsan yine günaydın diye, sarhoş gecelerde caddeye kırmızı halılar sersen yine ben üzerinde sanki bugüne dek hiç kırılmamışım gibi dimdik yürüsem...

telefonun ucunda hep aynı ses. merhaba. nasılsın. neden böyle oluyor. bazen balkondayım. bazen kuzulara bakıyorum. bazen bir kaldırımda oturmuş sigara içiyorum. çünkü kimse dinlemese beni, hayat bile reddetse koynundan, o sever beni, biliyorum. çünkü ben yüzyıllardır onun yavru küçük su balığıyım. çünkü o benim telefonun ucunda bekleyen diğer yarım.

...

çünkü her şey karanlıkken bile, bir çift gören göz oluyor o bana.

çünkü en yakın arkadaşlar iyidir, hem de bedava!



anita
23.o5.2o17
edirne

Hiç yorum yok: