18 Kasım 2023 Cumartesi

nowyouseeitsburningoutofcontrol1123



Hiç yapmayacağım şeyler yaptım. Hiç yapmayacağım şeyler yaptım. Hiç yapmayacağım şeyler yaptım. 

Saatlerce güldüm ve saatlerce anksiyete krizi. Saatlerce sevinç ve saatlerce korku. Saatlerce hayal kurdum ve saatlerce uykusuz kaldım kasılmış haldeyken ellerim.

Bu defa farklı. Bu defa ters yönde gidebilirim.

Benim yollarım yokuş aşağıdır 13 yıldır. Ben zirvesini unuttuğum bir dağın yamaçlarında, yuvarlanmış ama ölmemiş, her yeri yara bere, hastanın iç kanaması olabilir, nabız yüksek, gözler zirvede. Unuttuğu, yalnızca birkaç dakikalık ziyaretlerde hasret giderdiği yerde. Bu defa bir temel inşa etmek üzere. Bu defa çok tehlikeli, bu defa sanki geri dönmemecesine, bu defa üçlü prizlerden, bu defa kesildikten sonraki gün beline inen saçlardan, bu defa uykusuz haftalardan, plastik & altıgen kıraathane küllüklerinden ve saklama kaplarından çok daha öte.

Ben bu defa biraz korkuyorum anne.

Korktuğum şeyler listesinin başını hep ben çekiyorum. Ben ve yapabileceklerim. Ben ve yapamayacaklarım. Ben ve benim o güçlü zırhımın altında gizlenen, bitmek bilmez korkularım. 

...................

Ve tam iki hafta sonra devam ediyorum bir kafede, günün 95985. kahvesi eşliğinde kıvırcık bir kadını beklerken yazdığım bu yazıya. 

Tam iki hafta sonra. 

Daha adımımı atamadığım zirvenin yolundan gümbür gümbür yuvarlanırken aşağıya.

Artık sıkıldım.

İki uçtan da. İlaçlardan da. Seslerden de. Kendimden de. Hayatımdan ve olup bitenlerden. Gelenlerden ve gidenlerden. Başlayan ve bitenlerden. Her konuda, her alanda, her daim dönen bu çarkın dişlilerine sıkışmış bu bozuk, bu çirkin, bu bana ait şeyden.  

Sığamıyorum oturduğum hiçbir yere. Ruhen. Bedenen. Anlatamıyorum ne kadar çok konuşsam da olup bitenleri. İçimde. Zihnimde. Ses. Yorgunluk. Hiçbir yere ait değilmişim hissi. Her oda, her ev, her kafe bir bekleme salonu sanki. Aslında yaşadığım hayata ait hissedemiyorum bu aralar kendimi ama beynim bunu sembolikleştirme konusunda elinden geleni yapıyor ve burnum hafifçe yukarı kalkıyor, bacaklarım sallanıp duruyor ve dışarı çıkalım mı, zihnim bu masaya sığamıyor.

"Konuşur o ses. O ses konuşur. Sen ilaçlarını aldığın sürece korkacak hiçbir şey yok."

"İlaçlar sürecinizi biraz kolaylaştırır sadece, şu an yaşadıklarınız düşünüldüğünde böyle hissetmeniz çok anlaşılır, biz sadece verdiğiniz mücadeleyi biraz olsun hafifletebiliriz bu şekilde."

"Üzülme, hangimiz ölmeyeceğiz ki canım arkadaşım. Çok sevildi kısa ömründe. Üzülme."

"Bir hayır vardır her işte. Bilemeyiz. Belki daha iyisi olur. Sen sıkma canını yeter."

"Kendi kaybeder."

"Kendi kaybeder anne."

Herkes bir şey söylüyor. Ben bir şeyler söylüyorum. Havada asılı binlerce konuşma baloncuğu. İçimden çekilen enerjim. Titreyen bacaklar. Sorun değil. Biz bunların hepsini iyi biliriz. Ve merhaba. Görüşmek isterseniz, malum dağın eteklerinde buluşabiliriz.

18.11.23 Kadıköy


3 yorum:

Adsız dedi ki...

Başına dokunduğunda sesleri kesecek bir el yok ise,o sesleri bedenin bir parçası yap nasıl olsa gitmeyecekler

Cuba dedi ki...

Your blog is a testament to your commitment to continuous learning.

lazarus dedi ki...

fi tarihinde teşhis koyulduğunda, hayatım boyunca lityum içmeyeceğim dedim.

ne yaptım; gittim kış günü, neredeyse çıplak halde, o zamanlar bakkalın bile açmadığı enez'de, odun kırmaya başladım. odun kır, oku, yaz. genelde odun kır. döndüğümde, başka biriydim. bir süre idare etti.

dönem dönem, oturup sabahtan akşama defter tükettiğim oluyor.

bazen, ama sadece bazen, taşınmak istiyorum. halen 4. şehrim. farklı şehirlerde huzur arıyorum; keşke kendimi de götüremesem yeni yerlere.

bu arada, en iyi testlerle bile yuzde 30 yanılma payı var. belki de değildir. belki "sadece" travmalar? gerçi, o zaman lityumu tercih ederim...