23 Nisan 2012 Pazartesi

dead bodies everywhere






Sabah uyandığımda hemen yataktan çıkmak yerine, yatakta oyalanmayı severim. Elim sigara paketime uzanır. Günün ilk sigarasını gözlerim kapalı, yatağımda içerim. O sabahın diğerlerinden bir farkı olmadığı için, pakete ulaşma arzusuyla kolumu komodine uzattım. Ancak komodinle benim aramda bir şeyin var olduğunu anlamam uzun sürmedi. Uzun sürmedi yatağımda benden başka birinin olduğunu anlamam. Gözlerimi açtım. Bir adam.

Sessizce doğruldum. Üzerime uzunca bir tişört geçirip mutfağa doğru ilerledim. Sabah kahvesi. Uyanmak için etkili yöntemlerden. Sert olmalı. Telve şekeri boğmalı. Kupamı doldurup odama döndüm. Uyuyor. Saçları kızıl. Bembeyaz sırtı açılmış, sıyrılmış üzerindeki örtü, sırtındaki maça işaretini görebiliyorum. Bir dövme.

Anımsamaya çalışıyorum. Fazla şarabın zararları. Hayır. Nerede tanıştığımıza, kim olduğuna dair bir fikrim yok. Uyanmaya niyeti olmadığı gibi. Laptopu açıyorum. Odada müzik eksik. Sert bir şarkı. Uyanmak için etkili yöntemlerden. Melodi sözleri boğmalı. Sesi açıyorum sonuna kadar. Bir kıpırtı.

“Günaydın.”

Doğruluyor yatakta ürkekçe. Çıplaklığından utanacak kadar salak bir adamla geceyi geçirmiş olamam.

“Kendini gizleme.”

Yavaşça çarşafı sıyırıyor. Bir sigara yakıyor. Ben koltukta, o yatakta, oturuyoruz karşılıklı. Bana bakıyor uzun uzun.

“Özür dilerim…”

“Ne için?”

“Biliyorum, sen uyanmadan gitmeliydim. Yapamadım. Gitmek istemedim.. Özür dilerim. Ben…”

“Sus.”

Elimdeki izmariti söndürüp yeni bir sigara yakıyorum. Bir yudum kahve. Adamı süzüyorum. Fazla beyaz. Saçları kızıl değil, kırmızı. Göğsünde bir halka takılı. Sırtındaki büyük maça işaretinden başka bir dövme yok vücudunda.

“Eve nasıl geldik?”

“Sen… Sen dans ediyordun. İçiyordun ve dans ediyordun. Tek başınaydın. Yanına gelmek istedim. Durmamı söylediler. Benimle olmayacağını söylediler. Israr ettim. Yanına geldiğimde hiçbir şey sormadın. Dans ettik, sonra…”

“Tamam sus. Devamını altı yaşımdan beri biliyorum. Ondan önce ise leylek hikayeleri vardı. Neden seninle olmayacağımı söylediler?”

“Şey.. Tercihlerin…”

“Lezbiyen değilim.”

“Biliyorum. Yani…”

“Biseksüel de.”

“Ben.. Biliyorum. Öyle demek istemedim. Yani bana dediler ki..”

“Sana ne dediler?”

“Bir ölüyle beraber olmayacağını söylediler…”

“Ne?”

“Kendin öldürmediğin biriyle beraber olmazmışsın.”

“Doğru söylemişler. Oysa sen prensiplerimi hiçe saydın, öyle değil mi? Biraz yanlış anlamışsın aslında. Ölülere karşı değilim. Hey! Ben ölüleri severim. Ancak, başka bir kadının katlettiği bir adamla beraber olmak bana göre değil. Anladın mı? Bundan hoşlanmadım.”

“Biliyorum… Senin öldürmeni isterdim beni. Senin cesedin olmak, ölüm anının huzurunu ve sonrasında sana ait bir ceset olmanın tensel zevkini yaşamak isterdim. Ama böyle olmadı. Sadece seni gördüğümde… Sabah sen uyanmadan gidecektim, çok özür dilerim.”

“Ayağa kalk.”

Ayağa kalktı. Güzel bir adamdı, çırılçıplak karşımda dikilirken bunu görmek oldukça kolaydı. Bir başkasının cesedi olması, çok yazık… Onun için güzel bir ölüm düşünebilirdim, geç kalmasaydım eğer.

“Oturabilirsin. Senin yüzünden kurallarımı çiğnedim demek dün gece, bilincimin yerinde olmadığını bilerek beni bunu yapmaya teşvik ettin. Hmm. Peki bunu nasıl telafi etmeyi planlıyorsun, merak ettim?”

“Şey… Bilmiyorum, yani özür dilerim. Ne istersen yapabilirim. Ben…”

Kapı çaldı. Sigaramdan üst üste iki nefes çekip ayağa kalktım. Benimkilerden biriydi gelen. Bana ait, benim elimde ölenlerden. Benim cesedim. Benim fahişem.

Kapıyı açtım.

“Evet?”

“Efendim, rahatsız ettiğim için özür dilerim. Sadece sizi görmek istedim, rüyamdaydınız. Kanlar içinde. Merak ettim…”

“Ahah. Yatak odamdaki cesedi saymazsak, her şey normal.”

“Yeni biri mi? Kimi bu şerefe layık gördünüz bu defa?”

“Trajikomik kısım da bu, yatak odamda bir başkasının sürtüğü var şu an. Her neyse. Herhangi bir yerimde kan olmadığına göre, gidebilirsin artık sanırım.”

“Peki efendim. İyi günler diliyo..”

Cümlesini bitirmesine izin vermeden kapıyı kapattım. Zamanımı saçmalıklarla dolduracak değilim.

Odaya geçtim.

“Ne diyorduk?”

“Özür dilemiştim…”

“Ha evet şu saçmalık. Her neyse. Olan olmuş. Bunu unutabilirim sanırım. Şimdi üzerine bir şeyler giyip evimi terk etmeni istiyorum. Bunu tek başına becerebilirsin umarım?”

“Tabi…”

Giyindi. Yavaştı. Yavaş adamlardan nefret ederim. Güzel olması, durumu değiştirmez.

Kapıya doğru ilerledik.

Kapıyı açtı yavaşça.

“Tekrar özür dilerim. Olmaması gerekirdi, bunu sen istemedin. Biliyorum…”

“Evet.”

“Ama… Eğer bir an olsun karar değiştirirsen, belki tekrar…”

“Ahah. Aptal sürtük. Kendi cesetlerim bile bu hakka sahip değil!”

Onu itip kapıyı kapattım. Bir adamla, birden fazla?

Kurallarım bir defa yıkılmış olabilir, ama ikinci kuralının katline göz yumabilecek kadınlardan olmadım asla.




 Anita

Hiç yorum yok: