Gözlerimin üstüne düşen saçlarımı kaldırıyor, kırmızı ojeli
tırnakları olan ince, beyaz parmaklarım. Rüzgâr değiyor her yerime. Üşüyorsan,
yalnızsın demektir. Ben, üşümüyorum. Ben, düşünmüyorum. Tenime saplamaya
çalıştığın her bıçağa körüm. Attığın her çığlığa, savurduğun her küfre sağır.
İzin vermezsem, boğamazsın beni hüzne. Hüzün, yıllar önce okuduğum bir kitabın
46 ve 47. sayfalarının arasında. Kurusun, anı olsun. Unutulsun. Bir sahafa
satılsın, sigara paramı çıkarmak için, o kitabın içinde. Kim bulursa onun
olsun. Kimse bulmazsa… Kimse bulmazsa bir şarkı söylerim. Geçer gider. Her şey
geçiyor, biliyor musun? Sırtımdaki kırbaç izleri, kolumdaki faça izleri,
düşlerimdeki kan izleri… Hepsi siliniyor yavaşça. Geriye kara bir boşluk
kalıyor. Sonra bir yıldız kayıyor. Hepsi bu. Hepsi bundan ibaret.
But if he loves me, why does he leave? Cevabını aramıyorum artık soruların. İhanetlere kılıf biçmeye çalışmıyorum. Anlamlar giydirmeye lüzum yok annesi belli olmayan sözcüklere. Neden? Çünkü. Kalbimi su bastı. Islandım. Taş sektiriyorum o suda. Rakibim yok. Rakibim, benim. Yeniliyorum her defasında ve zafer benim her yarışta. Aynamın üzerine bir şarkının sözlerini karaladım, yarısı bitmiş kırmızı rujumla. Yüzümü göremiyorum artık. Saçlarım ne yöne kıvrılmış, kaç kirpiğim kalmış, dudaklarımın neresi çatlamış en çok, bilmiyorum. Ve umursamıyorum. Bir şarkı kadar önemi yok yüzümdeki çizgilerin. Meğer hayat bir fotoğraf karesiymiş. Ben, çerçevenin dışında kalmışım.
But if he loves me, why does he leave? Cevabını aramıyorum artık soruların. İhanetlere kılıf biçmeye çalışmıyorum. Anlamlar giydirmeye lüzum yok annesi belli olmayan sözcüklere. Neden? Çünkü. Kalbimi su bastı. Islandım. Taş sektiriyorum o suda. Rakibim yok. Rakibim, benim. Yeniliyorum her defasında ve zafer benim her yarışta. Aynamın üzerine bir şarkının sözlerini karaladım, yarısı bitmiş kırmızı rujumla. Yüzümü göremiyorum artık. Saçlarım ne yöne kıvrılmış, kaç kirpiğim kalmış, dudaklarımın neresi çatlamış en çok, bilmiyorum. Ve umursamıyorum. Bir şarkı kadar önemi yok yüzümdeki çizgilerin. Meğer hayat bir fotoğraf karesiymiş. Ben, çerçevenin dışında kalmışım.
Işığa doğru üflüyorum dumanı. Ellerimden başka hiçbir yeri
aydınlatmayan ışığa. Ellerim, çözülemeyen bir aşk cinayetini anlatan bir roman.
Kaldığı sayfayı kıvırmış sahibi, bir daha açılmayacağını bilmeden. Unutmuş.
Ellerim unutulmuş. Anlıyor musun? Sonunu merak eden olmamış. Sayfalarının
kokusunu içine çeken çıkmamış hiç. Bir böceğin cinayetinde suç aleti olarak
kullanılmış en fazla. Ellerim, hiçbir zaman çözemediğim bir aşk cinayetini
anlatan bir roman. Satır aralarında en sevdiğim şarkının notaları. Kalbime
söylediğim bir ninninin, son mısraları. Uyku tanrısıyla yeminliyiz. Hiç terk
etmeyeceğiz birbirimizi. Saatler sürecek benim ona ibadetim ve ne zaman
ihtiyacım olsa serpiştirecek büyüsünü göz kapaklarıma. Yastığıma kimsenin
kokusu sinmiyor. Varlığını yanımda hissetmeyeli kaç kış geçti? Kaç kıştır
değmiyor tenime nefesin? Kaç kıştır martıların çığlığını duymuyorum bana
dokunduğunda? Yalan. Yalan söylüyor duvarlar. Benden kaçıyorlar.
Buharlaşıyorlar her ihtiyacım olduğunda. İçine girebileceğim, içinde
gizlenebileceğim bir küpe ihtiyacım var. Bir sandığa. Bir kilide. Denizin
dibinde, cansız yatan bir anahtara. Gerçek bir terk edilişe ihtiyacım var son
günlerde.
I hurt myself today,
to see if i still feel. Dostlarımın bağışlamadığı günahlarım var. Beni
germek için inşa ettikleri bir çarmıh. Oysa kan akmaz avuçlarımdan kaç çivi
çakarlarsa çaksınlar. Günahım, aşktansa, arzudansa; ihanetim yolunu şaşırmış,
küçük kırmızı bir balığın düşünde sayıkladığı üç beş sözcükten biriyse ve altını
çizdiysem tüm ayrılıkların, hiçbir dost alamaz canımı. Günahım doğumumda
başladı, biteceği noktayı ben seçeceğim. Son nefesimi ne zaman vereceğime,
onlar değil, ben karar vereceğim. Daha bitmedi. Daha yeterince kirlenmedi
ellerim. Daha yeterince düşman edinmedim. Kırdığım kalplerin sayısı, benim
kalbimdeki çatlaklardan fazla değil henüz. Henüz, yeterince görmedim. Henüz
yeterince ıslanmadı elmacık kemiklerimi kaplayan derim. Günü geldiğinde,
bedenimi kendi çarmıhıma kendim gereceğim.
If i tell you, will you
listen, will you stay? Susmak, günahların en temizi. Kendi suçumun
gardiyanı olurum ben, yeterince sigaram var. Kanımla besleyecek değilim
kimsenin ruhunu. Bana anlattığın masalların arasına gizlemişsin hep
yalanlarını. Zehirli elmayı uzatan da senmişsin, büyükannemin kılığında beni
bekleyen de. Cam ayakkabıyı giymemi engellemişsin hikâyenin bir yerlerinde.
Sonsuza uyumamı sağlayan iğ, senin ellerinle bırakılmış odamın bir yerlerine.
Ben sadece dinlemişim. Ben sadece, uyumadan önce sesini içime çekmek istemişim.
Sen, saçlarımı okşarken günahını bırakmışsın derime. Bilememişim. Tutarken
ellerimi ellerin, içime akan ruhun değil, zehrinmiş. Ben sadece, gözlerim
kapalı kendimi teslim etmişim. Sana kendimden çok güvenerek, bıçağı ellerine
veren, benmişim.
I feel the darkness,
across my shoulder. Şimdi dönüp baktığımda, kirpiklerime takılıp kalmış bir
kar tanesinden başka bir şey değilmiş hayat. Ve onu eritecek kadar ısınmasını
beklemiş bedenimin, sona ermek için. Ecelim, tenimdeymiş. Göremeyeceğim kadar
yakınımda. Bunu kulağıma fısıldayan serçenin uçtuğu gök kadar mavi olamamış hiç
hayallerim. Hepsi, bu anı beklemiş. Herkes bu an için etmiş dualarını. Âminler
yankılanmış boşluğumda, benim hiç duyamadığım. Aleve verirsem düşlerimi,
eriyecekmiş kar tanesi, kapanacakmış gözlerim, uçacakmış ruhum hiç bilmediğim
bir yerlere. Bunu anladığımda, son yudumuydu şarabımın. Ve şimdi kibrite uzanan
ellerim, unuttuğun bir romandan ibaretti ancak. İşte, hepsi bu…
anita
2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder