23 Mayıs 2013 Perşembe

orange lips





Diyorum  “Bir ağacımız olsun sadece. Portakal rengi duvarları unut. Yaşamış olabileceğimiz tüm hayatları, tüm olası tanışmaları ve araftaki evi unut. Bizim sadece bir ağacımız olsun. Bana öğretildi, en azı istemek, mutsuzluktan biraz olsun koruyor insanı. Bize bir ağaç yeter, unutalım portakal rengi duvarları.” Sonra bir yağmur başlıyor. Damlalar, düşlerimin değdiği her yeri yıkıyor. Ben o sıralar geçmişime diş biliyor, hatıraların üzerine tükürüyor, bir ağaç yeşertmek adına başka adamları sevmeye çalışıyorum. Adamlar bana sarılıyorlar, ancak tenimin üzerindeki sen kalkanını hissettiklerinde kırık kalplerini ceplerine tıkıştırıp uzaklaşıyorlar. Diyorum “Bir ağacımız olsun, fazlasını düşlemek zarar.” Göz kapaklarımdan öpüyor ve “Fazlasını düşlediğin adamda kaldığını biliyorum ve bunu kendime yapmak istemiyorum” diye fısıldayıp uzaklaşıyor. Ardı bana dönük, benden uzağa doğru attığı her adımı izliyorum ve gittiğin günü düşünüyorum. Dışarı adım attığın an kapıyı kapatışımı. Çünkü böyle oluyor, insan sevdiğinin gidişini izleyemiyor, insan sevdiği adam giderken sadece kör olmayı diliyor. İskambil kartlarından evler yapıyorum her yeni denemede. İskambil kağıtlarını tek nefeste deviriyorum, her ayrılığın ertesinde. Sonra “Olsun” diyorum kendime, “Yıkılma, tekrar dene.” Çünkü biliyorum, portakal rengi duvarlar düşlediğim adam artık benim değilse de, bir gün gerçekten sevebileceğim bir adamı, bir portakal ağacının gölgesinde…


anita
23.05.2013
kadıköy

3 yorum:

Korhan Korman dedi ki...

İnsanın güzeli,anita'ların bi tanesi, kıymetlimss. Çağrını geç gördüm ama şöyle bi'şe var. Ben zaten yazdıklarını okuyorum.Sadece yorum yazmıyordum.Yani burda bir blog var uzakta ama o blog bana uzak değil:)

Anita Taylor dedi ki...

İhmale hiç gelemem genç adam, lütfen tekrarlanmasın. öpüyorum. :)

Selnur Güneş dedi ki...

hep aynı umut ayakta tutuyor zaten beni de.