15 Eylül 2015 Salı

159




Kendime kitaplardan, orta sehpalardan, renkli hamurlardan ve gıcırdayan çekyatlardan bir dünya yarattım. Oturup küçük ve kıvırcık koyunlar yapıyorum. Oturup kendi kendime oyunlar oynuyorum. Oturup fallar dinliyorum elimde külü düşmek üzere olan bir dal sigarayla. Mavi saçlı kadın "Geçmiş." diyor. Kızıl saçlı olan "Gelecek." Ben ise eski & yeni her şeye "Merhabalar." diyorum çünkü bütün saçma hikayeler bir takım merhabalarla başlar. Sabahları, sokakları ve aynaları reddediyorum. Sabahları, kabuslarla, gıcırdayan dişlerle ve yorumsuz kabuslarla dolu uykulara dalıyorum. Kahve suyu koyup çizgili çoraplar giyiyorum, öpülmeyi unutmuş ayaklarıma. "Çok yıldım" diyorum türbe yeşili duvarlara. "Yılgınım." diyorum. "Yılığım!" dediğim an mavi saçlı kadın gülüyor mesela. Yılgınlığımı sezen kızıl saçlı kadın söz veriyor, gidip çocuklara masallar okuyacağımıza. Her şeye bir gülücük ekliyorum. Her şeye bir damla göz yaşı. Sonra kendime kitaplardan, orta sehpalardan, renkli hamurlardan ve gıcırdayan çekyatlardan bir dünya yaratıyorum ve mutsuzluğu anlatıyorum küçük kıvırcık koyunlara. Sonrası uyku. Sonrası muamma.

anita

15.09.15
kadıköy

5 yorum:

Ergin Bay dedi ki...

kendimize yarattığımız dünyalar kadar olsak keşke... daha mı iyi daha mı kötü bilemedim. bizim yüzümüzden mi, o dünyaya kabul eylediklerimiz yüzünden mi kursağı tıkayan, o dünyayı döndermeyen şey.. bilemedim.
sardım, sarıldım yüreğine. ihmal etme, yaz be kadın.

Liv Anita Taylor dedi ki...

Yazdıkça güzelleşse keşke bir şeyler. Ama yine de, yazalım elbet. Zararı yok ya... Teşekkürler.

Ergin Bay dedi ki...

Bak mesela sen yazmıyorsun sevgili Anita ve ben bazen "çatlaklarından sızanları" özlediğimi hissediyorum. :)
Biliyorum güzelleşmiyor yazanlar için.. Bencilliğimi de bağışla lütfen.

Liv Anita Taylor dedi ki...

Yazıyorsam, mutsuzumdur büyük ihtimal. Yazmamışsam bir süredir, mutlu olma ihtimalim var. Minik de olsa. Bi ihtimal.

Ergin Bay dedi ki...

Dilerim hiç yazma sevgili Anita... Özlesin özleyen, yazma. Özleyen o minik ihtimalin tam ortasında bilsin hep seni. Kadıköyün bir sokağında gülümserken düşünsün.
Olmadı, o dediğin "bir süre" çok uzun sürsün ihtimal dahilinde...