30 Eylül 2016 Cuma

dörtkişiyeanlattımseni.






bana bi' şey oldu. sana?

öfkeyle doluyum. rüyalarımda bulduğu her delikten sızan ve çığlık formunda geceye karışan bi' öfke bu. çünkü yutamadığım tüm kelimeler kesti boğazımı, kan tükürüyorum aynadaki suratıma. "konuş ulan" diyorum aksime. "konuş ulan! ne yutuyorsun? ne susuyorsun? ne zamandan beri kapıları çarpmaktan korkuyorsun sen? ne zamandan beri rujunu sürüp çıkıyorsun odalardan ve bir daha dönmemeyi gurur sanıyorsun ulan? bak yıllar geçiyor. kapanıyor yollar, kapılar. sen hala mümkün olmayacak kadar kusursuz bir maskeyle reddediyorsun kalbindeki tüm yaraları! sen kimsin? sen kimsin de sana, ben kimim de bana bunu yapabiliyoruz söyle! konuş ulan! konuş onun susuşuna. bırak onlar utansın, başkalarının yokluğuna artık sen utanma!" bu bir ayna değil telefon olsa, suratıma kapatırdım. bu bir ayna değil mektup olsa, yırtar atardım. bu bir ayna. ve ben sadece rujumu tazeliyorum karşısında.

kendime yersiz susmalar ve yersiz monologlar ile işkence ediyorum. iki kahve. üç sigara. dört şarkı. hiç değilse saymayı biliyorum. her birinizi önüme dizip sayıyorum. kirpiklerini birinizin. birinizin yalanlarını. birinizin kokusunu şişeliyorum, sayıyorum, tam dört şişe. birinizin gidişlerini. birinizin gelişlerini. çoksunuz. ve dünyanın en boktan kafiyesi: yoksunuz. sen kaç kişisin saymakla bitmez, siz kimsiniz bilinmez. sadece sayıyorum ben. geceleri. gündüzleri. şişeleri...

her şey peşin bir inançla başladı. dedim en azından biliyorsun. en azından biliyorlar. bi' şey olmaz. bildiğin şeyler seni korkutmamalı, korkutamaz. bu kadar erken bi' tokatın ne lüzumu vardı? üstelik hala güzelken sen, hala tek bir kötü yön bulamıyorken dilime dolayacak, hala ulan sen bana ne kadar da güzelken ve çok da güzel bakarken, hadi otur karşıma da anlat, ne lüzumu vardı? kim ne kazandı, ben ne kaybettim, kaç keşke, kaç lanet, kaç iyi ki, hadi bakalım bi' de sen say! sen say bakalım kolay mıymış gözlerinden uyku akarken bunların hesabına dalmak. say bakalım kaç şarkı sürüyormuş bu yaptığını anlamak?

bak sayıyorum yine, anla diye. dört kadına anlattım seni, biri annem. o yüzden bana arkanı dönemezsin. bak yine, iki gözüm var, say, onlar aksın ki önüme, ben çok güzel bi kadındım o gece. o yüzden bana arkanı dönemezsin. bak, yine, iki dudak. arasında cennet. sen onu alıp gidemezsin. sen o yüzden, bana arkanı dönemezsin. ama ben bunları sana söyleyemem çünkü rujumu tazeliyorum. kahve suyu koyuyorum. çizimler yapıyorum. annemle şakalaşıyorum. kitap okuyorum. dizi izliyorum. saçlarımı tarıyorum. çünkü ben tüm bu değersiz aktivitelerden duvarlar örüyorum egomun önüne, korumak için, bir soru bin tekme, yıkılmasın üzerime diye. işte bu yüzden, bunca tuğlanın hatrına, sen bana arkanı dönemezsin. koskoca adamsın, bunu da mı benden öğreneceksin?

hem kendime, hem sana, kocaman bir soru işareti uzatmak istiyorum şu anda. şu anda sen uyurken, ben önünde beni neden sevmiyorsun yazılı bir noktalama işareti ile tokatlamak istiyorum ikimizi aynı anda. çünkü ben çok güzel sarılırım, iki kolumla, bir de kalbim, hissedersin, güzeldir. çünkü ben istersen masallarla uyuturum, 1001 gece. yorulmam. bilirsin. çünkü ben çok güzel aşık olurum, çünkü ben çok güzel dost olurum, çünkü ben çok güzel anne olurum! hayal bile edemezsin. çünkü ben bir bir sayarım adının dört harfini, her birine bir öpücük, inan olmadığım günleri hiç özlemezsin. ama sen bunu okumazsın. ama sen buna da zaman ayırmazsın. olur da okursan, say bakalım ben sana kaç satır yazmışım. olur da okursan, gel bi' çiçek bırak ruhuma. ben karşılığında sana, binlercesini açarım.


anita

3o.o9.16




Hiç yorum yok: